Pazartesi

Yıl & Dönüm'ü...

Sıcak bir ağustos günü, etrafa direktifler vererek, kafamda yapılması gereken bir sürü bambaşka planla oradan oraya koşuşturuyorum.
İşlerin bir an önce yoluna girip normal iş saatinden belki bir kaç saat daha önce bitmesi gerek en azından bugün. Öyle de yorgunum ki, eğer oturursam bir yere kesin uyuyakalacağım.

Sabah kaç gündür süren halsizliğim ve baş ağrılarım için doktora gittim, kötü birşey olduğunu düşünmüştüm, yanılmışım...

Şu yoğunluğa rağmen bugün güzel bir gün aslında, bu akşam evliliğimizin 3.yılı.
Koskoca 3 seneyi koşuşturmacalar içinde, aslında birbirimize pek de fazla vakit ayıramayarak harcamışız, düşünmedim değil o muhteşem düğünden sonra şu 3 sene içinde ne zaman 3 sene önce ki o sevgililer gibi olabildik.
Bazen üzüldüm bile evlendiğimize, sevgili olsaydık eminim daha fazla görüşürdük.
Sen işe, ben işe, ben eve ve işlerine, sen eve ve tv başına, oradan masaya, oradan bilgisayara ve en son yatağa, konuşamıyoruz bile...

Ne ilginç bu muydu evlilik dedikleri, öve öve bitiremedikleri, herkesi belli bi yaştan sonra illa evlendirmeye çalışmaları, bunun için miydi?Kağıt üzerinde resmi olarak sen "koca" bende "karı!" sıfatını almadan önce, biz bir evde yalnız kalacağız ve sen benim varlığımı bile unutarak televizyon başında uyuklayacaksın...
Söyleseler ne gülerdim, yanımdan ayrılmaz, yanından ayırmaz, bir dakika sarılmadan, öpmeden, konuşmadan, sevişmeden durmazdın ki... Susmalarımız bile birbirimizin saçlarını okşarken olurdu...

Ne değişti acaba?
Halbuki ne kadar özledim seni, nasıl ihtiyacım var o sevgini, şefkatini hissetmeye...
Tuhaf...
Nasıl da değişiyor herşey, herkes, belki bende..Nasıl eskiyor, yıpranıyor...
Hala seviyorsun diye kapıdan girer girmez o gül kokularından sıkıyorum evin içine, 2 tane yumurtalı ekmek yapıyorum tadımlık, ben yemekleri ısıtıp sofrayı kurarken atıştır diye, ne çok seversin yemekten önce birşeyler atıştırmayı, çocuk gibi...
Ben değişmedim aslında biliyor musun?
Hala kapıdan girdiğinde boynuna zıplayan, daha kapıyı kapattığın an oracıkta seninle sevişmeye hazır olan o kadınım ben ama sen izin vermiyorsun artık, farklısın, soğuksun, uzaksın, konuşmuyorsun hatta eve geldiğinde yüzüme bile bakmıyorsun...
Belki de soğudun benden ama niye??!

Neyse, bu akşam bizim için bir dönüm noktası olur belki, herşeyi düzeltir kaldığımız yerden devam ederiz.

Koştura koştura çıktım işten, arabadayım, bugün hep içimden seninle konuştum, nekadar şikayetçi olduğumu farkettim, utandım, sanırım ben gözümde büyütüyorum, çünkü seninle konuşmaya çalışsam biliyorum hiç bir sorun olmadığını, herşeyin gayet yolunda gittiğini söyleyerek, kendi kafamda saçma sapan sorunlar ürettiğim için beni suçlayacaksın.
Belki de doğrudur...benimdir doyumsuz olan...
Ama ben ekstra birşey istemiyorum aslında, sonradan ekstra gelen "karı" "koca" sıfatlarınıda istemiyorum.
Ben beni seven, ilgilenen, düşünen, benim için endişelenen o sevgilimi geri istiyorum o kadar.

Düşüne düşüne eve gelmişim, fazla oyalanmadan yemekleri hazırlayarak etrafı düzenlemeli, en sevdiklerinden yapıyorum bu akşam, köfte, piyaz, mücver, pilav...Bayılıcaksın!!
Birde şarap aldım, iyi anlarsın şaraptan diye en iyisinden aldım, senin o italya'da tadıp da öve öve bitiremediğinden, kırmızı bir şişe Bordeaux...

İçim kıpır kıpır, sevdiğin, sevineceğin herşey var bu akşam, hele bir de sürprizim var ki...
Tek dileğim telefon edip toplantın olduğunu söylememen... Öyle mumlar falan dikmiyorum bugün, ışık kapalı olmamalı, sürprizimi açıkladığımda tüm yüzünü, her mimiğini, gözlerini, bakışını, dudaklarının sağ ve sola yavaşça ve şaşkınlıkla kıvrılışını...Hepsini görmeli ve hafızama kazımalıyım.
İç organlarım dans ediyor sanki, bir sırıtma suratımda...
Tüm bu şikayetlerime rağmen seni ne çok sevdiğimi hissediyorum...
Seni çok seviyorum...
Herşey hazır, muhteşem gözüküyor, saat 20:00 olmuş, neyse gelirsin herhalde yarım saate kadar, maç dolayısı ile büyük ihtimal, çok trafik vardı bugün.
Bende o arada üzerimi değişir biraz dinlenirim...

Dalmışım...
Saat 23:00...
Nerede kaldın??!
Birşey mi oldu acaba...?
Yok ama olsa ilk benim haberim olurdu, arasam mı?
Bir sorayım bakalım, yemekler de soğudu, unutmuş olamaz...
Açmıyor...

Saat 01:00
Ağlamaktan gözlerimi açamaz hale geldim, ya başına birşey geldi yada.....Yok yapmaz yok! Büyük ihtimal arkadaşlarıyla, önce maç izlediler sonra içmeye daldılar ama bugün...
Yatıyorum artık kahretsin...

Bir el kavrıyor tüm saçlarımı koparırcasına,
eve biri mi girdi??!!
Kim bu???!!!
Leş gibi içki kokuyor...
İmdaaaaa...

Bir tokat patlıyor ki suratımda,
"Ben yokken sen kimi getirdin eve?? Hı?? Kimi??!"
"Kenan..."
"Yapma ne olur dur bir dakika ne oluyor??"
"Kim geldi bu eve diyorum???!
İçkiler içilmiş, yemekler yenilmiş, sofralar hazırlanmış???!! Kim???!!"
"Kenan dur, kimse, dur...Allah aş...."

Saçlarımdan tuttuğu gibi yere fırlattı beni, vuruyor tüm gücüyle, düşmanıymışım gibi tekmeler atıyor tüm vücuduma, kafamı ellerimin arasına aldım ama şimdide kolumdan tutup ayağa kaldırıyor, bağırsam...

"Sen bu evde ben yokken ne yapıyorsun??! Hı??"
Bir tokat daha patlıyor yüzümde, konuşmama fırsat vermiyor ki, bir tokat daha...
Yere düşüyorum...Tekmeliyor..Hayvan...Hayvan!!!!
Yüzüme eğildi, saçlarımdan tutuyor,Nefesi yüzüme vuruyor, leş gibi rakı kokuyor..
Kelime kelime soruyor bu sefer, dişlerini sıkarak, tıslar gibi,

"Bu eve-bu akşam-kim-geldi!!!!"

Vurmayacak sanırım, gözleri deli gibi bakıyor ama cevap bekliyor.
Yakasında rimel lekesi var... Nasıl olur?? Rimel lekesi...
Bi kadın... Başka bir kadın..

"Söyleee!!!!"

Saçlarım...Beynim..Şu hıçkırıklarım, titremem dursa konuşacağım ama konuşamıyorum, dişlerim birbirine vuruyor,

"Kim...se gelme...di...dur vurma söylüycem dur!!! Bugün bizim yıl dönümümüz diye hazırladım o sofrayı, hiç birşey yenilip içilmedi öylece duruyor ama sen gelmedin..."

Yüzü allak bullak oldu, saçlarımı kavramış parmakları gevşiyor, hareket edecek halim yok yerde, aynı vurduğunda düştüğüm gibi yatıyorum öylece, gözleri doluyor, gözlerini kaçırıyor.
Ayağa kalkmaya çabalıyorum, kaygan birşey var yerde üzerine basıp tekrar düşüyorum,
yardım etmek için uzanmaya çalışıyor....

"O kan ne öyle..!!?"
"Ne kanı?"
"Bacaklarının arasından akan kan ne öyle???!"

Gözleri kocaman açılmış, yüzü, dudakları bembeyaz olmuş suratıyla bacaklarımın arasından akan kana bakıyoruz.

Bayılmamam lazım, gözlerim kararıyor,
Bebeğim...
Bebeğim ölüyor...
Hayatımızın dönüm noktası bugün evet,
Bebeğim ölüyor...
Düşüyorum....
Senden nefret ediyorum....
Bebeğim ölüyor....
Ölüyorum...
Ölüyoruz...
Nasıl da paylaşıyor insan isterse,
Nasıl da birmiş meğer hasretler,
Nasıl da mecburmuşuz sabretmeye,
Sevmeye...Öğrenmeye...