Salı

Bir Ben...

Odadaki tek müzik bilgisayarın fan sesi.. klavyenin tuşları tıkırdıyor harflerden kelimelerimi diktikçe.. kapı, pencere, perde, ışık kapalı.. duvara resmimi çiziyor ekrandan çıkıp beni etraflıca geçen ışınlar..üzerimde siyah bir atlet bir de eşofman var.. yanımda kahvem, oturdum yatakta, ayaklarımı yere doğru sarkıttım.. kucağımda bilgisayar, aklımda sadece yalnızlık var...

Biliyorsun, uzaktayken hep daha yakın oldum sana ben.. ama hep bir kırılma noktası vardı sensizliğin.. hep bir yoksunluk sendromu sınırı.. belki seyreltilmiş mesajlar, ya da bir iki telefon konuşmasıyla vücudumun ihtiyacı kadar sen, bir şekilde emilirdin hücrelerime.. gel gör ki; tuz içinde bıraktılar seni, plazmoliz oldum ben…

Plazmoliz: Hücre protoplazmasının su kaybı nedeniyle yıpranması idi… sensizlikten yıprandım… seninle iken daha da yıprandım… ve neden bunu yaşattın bana yeniden bir türlü anlayamadım…

hayat tur bindiriyor zamana, nasıl da geçiyor…

Başım önümde, kamburum sırtımda.. omuzlarım düşük…yine kapalı her şey: cam kapı pencere perde mafyası.. gece yarısı olmadı daha.. kalan yarıdan fazlası var önümde.. gel gör ki; kimse yok.. telefon açıp konuşacağım, anlatsam anlayacak, beni suçlamayacak, yargılamayacak, öylesine bile olsa çıkıp turlayacak kendimden başka kimse yok… tek dertli ben olsaydım keşke… ama herkesin anlatacak vakti var, kimsenin dinleyecek zamanı yok… saydam.. şeffaf.. mutlak yalnızlık…ellerime sağlık…

Çıkma yoluma Duygu… yazdım bitirdim ben içinde sen olan herşeyi... bahsettiğin, savunduğun her şey vaktiyle akıp gitti gözlerimden.. sen yokken senin için yeterince üzüldüm ben… söylesene bu kaçıncı? bu kaçıncı yarım yamalak veda? ne fark edecek? ne değişecek sen değişmeden…???!

Daha kaç sabah bekleyeceğim? Ve sen kaç gece gelmeyeceksin…? Git benden… Ve bir daha çıkma… Başka bir ben istiyorum... senin gibi bencil, senin gibi sevgi nedir bilmeyen bir ben... böylesine bir acıya sebep olacağını bile bile sırf kendi çıkarları uğruna herkesi ayağına dizen, ben böyleyim diyen bir ben gerek bana... Ben böyleyim diyerek sıyrılan ve zerre kadar acı çekmeyecek olan bir ben...

Süslediğin cümleler, başkalarını yaralar artık Duygum… Aslında kimseyi yaralamaz, sadece kulağa hoş gelir… İçimi acıtan adam… bıktım... gece vakti... öğlen güneşi... odamın duvarları… saçımın rengi... gittiğim sinemalar... sevdiğim filmler, yönetmenler… senden önce ben normal bir insandım... kendi yağımda kavrulurdum... yaktın... yandım…

Şimdi duygu hanım, adının baş harfini bile büyük yazmıyorum öyle istemiyorum seni ama geç aynanın karşısına… kan toplamış, şişmiş gözlerini arala... bak bana… “bitti” de… alışmamız lazım… anlamaya çalışmamız, kabullenmemiz lazım… Ama bu hissi, bu öfkeyi yiyemiyorum… yutamıyorum… yazıklar olsun dayanamıyorum… Saflığına, salaklığına katlanacak tahammülüm bile kalmadı…

Belkiler”le doldurdum içimi… “keşkeler” biriktirdim yastığımın altında…

Senden bir ben aldım.. eve geldim bin tane.. dolanıp duruyorlar etrafımda..

hangisi gerçek bendim acaba? darmadağın kaldım yine…
Unutacağım seni, yana yana sileceğim hafızamdan ve yeni bir ben yaratacağım paramparça olan içimden, dışımdan kalanları birbirine yapıştırarak... Gör bak neler olacak...
Nasıl da paylaşıyor insan isterse,
Nasıl da birmiş meğer hasretler,
Nasıl da mecburmuşuz sabretmeye,
Sevmeye...Öğrenmeye...