Cuma

(:...Fabrika Ayarlarına Geri Dönüş... :)

hu huummm...
Geri geldim...
1 günde 2 yazı...
Ama aşacağım... valla hissediyorum!
Vidalarımın gevşemeye başladığını hissettiğim andan itibaren oluyor bu,
yağıyor beynimdekiler...

-Yaz beni.!! Yaz beni..!!
-Beni de aaaat!! Beni de at artııık!!
-Tamam.! Tamam... Sakin...

Ne mutlu ne mutsuzum açıkçası bu aralar... Hani zaten mutluluk diye bir kavramın olduğuna inanmıyorum, sadece kötü hissetmediğimiz zamanlar var... Kötü hissetmiyorum ama bulutlarda da gezinmiyorum...

Allah baba kimseye can sıkıntısı vermesin, ona buna salça olasım var şeytan diyor git dalaş, kudurt sonra ortadan kaybol yada hiç birşey olmamış gibi konuş daha da kudursunlar.

Ama en çok böyle kör kör aşık olayım, ciyak ciyak kavga edelim sonra da mırr mırr mırnav barışalım istiyorum... Neremde ne eksik anlamadım ki ben!

Neyse hadi aşık olana kadar en büyük düşmanlarım olan erkeklere dalaşalım,
acaba onlar da ne eksik??

Düşünüyorumm...

Erkek kısmında ucundan azıcık zeka, espri anlayışı, kadına adam gibi davranma teknikleri eksik! Bunu defalarca söyledim! Söyledim ama yazmadım hani üstüme saldırmasınlar diye ama saldırsınlar tamam, kabul.
Uyuz olun bana, ben size fena halde oluyorum bu aralar..!!
Şu kadına adam gibi davranmanın altını çize çize bir hal oldum.
Çok birşey istemiyor sizden kadınlar!
Sadece algı sisteminiz yanlış çalıştığından ters yerden alıyorsunuz söylenmek isteneni... Bilginiz olsun diye söyledim, bir ara detaylı konuşuruz..

Hadi şu davranış konusunun altını çizdik, anlattık, söyledik de ne umduk?
Umduk da ne bulduk?
İyi de bu işler tek taraflı değil. Kendimizi haklı bula bula birçok kadın,
yalnızız günün sonunda...
(Benim bu kafiyelere doyamama halim ne olacak acaba? Şekspir misin mübarek!!)

Üzgünüm ama biz 2009 model kadınlar sütten çıkmış ak kaşık değiliz.
Bu dünyada sadece erkek kısmının ayarları bozulmadı herhalde.
Peki bizde ne eksik? Sıkıyorsa onu çiziktirmeli...
Erkek kısmısına batırıcaktım az ama düşününce bize daha çok kızıyorum bazen..!
Ne mi yaptık? Neyi mi kaybettik? Bak anlatayım az buçuk...
Çok lazımmış gibi kadınlığın kodlarını değiştirdik biz, hani eşit olacaktık ya, güçlü olup tek başına ayakta duracaktık falan fistan... ııııh...
Bana gelmiyor, sıkıldım...

Ha pardon! konumuza dönüyorum... Ne mi yaptık?!

Bi kere kız evi naz evi konumundan çıktık.
Zaten bu saatten sonra nazlansak da bu numarayı yutan, bizi elde etmek için savaşacak erkeği bulamıyoruz.
Sebep? Diğer kadınlar...
Sen yoksan, çantada keklik bir sürü kadın var.Eh bu durumda fark yaratamaz olduk!
Malum ilişkilerde 3-G dönemindeyiz. Her şey anında cebinde!.
Halbuki ilk insanlardan bu yana, erkek her zaman avcı, kadın ise avdı.
Şimdi bir bak etrafına... Kim avcı?

Erkekten beklentisi olan, sırtını ona yaslamak isteyen, korunmaya,
bakılmaya muhtaç kadınlar mıyız?
Yoksa dünya yansa umurunda olmayan, her işimi kendim görürüm evelallah diyen güçlü kadınlar mıyız?
Karar veremedik... E adamlar bize nasıl davranacaklarını şaşırdılar.
İyi adamların canını acıtıyoruz, öküzün önde gideninin arkasından ağlıyoruz.
Onların bizi değil, bizim kendimizi anlamaya ihtiyacımız var.!
Ne istiyoruz biz...? Sen söyle... Sonra onlara anlatması daha kolay oluyor bak...

Valla ya...!

Peki nazını geçtim de neden dengesiz davranıyorsun?
Rest dediğin bir kere çekilir. Bir adamdan hem ayrılıp hem de her yerde karşısına çıkılmaz. Telefonlarına cevap vermez, seni görmesine müsade etmez, sürüm sürüm sürünmesini bekler sonra düşünürsün.. Ama hem masaya elini vurup hem her yerde karşısına çıkarsan, mesaj ve telefonlarına cevap verir, o atmazsa yada aramazsa sen ararsan, olan her ne ise pek de önemli değilmiş gibi davranırsan o zaman restinin ne kıymeti kaldı. Kararlı olmayı öğrenemedik!!
Hele gururlu olmayı... Komple kaybettik...

Bir de tepki vermeyi öğrenemedik heralde!
Sana üçüncü sınıf kadın muamelesi yapan, yedek oyuncu diye bekleten,
"sen nasıl olsa ceptesin" diye düşündüğünü senin gözünün içine içine sokan, işine gelince arayan, haftalarca ortadan kaybolan günümüz ıssız adam tripli, ergenlikten çıkamamış modellerine sen niçin gülücükler dağıtıyorsun? Ey takmam kafama tokadan başka bir şey diyen güçlü hatun!!

Sonra komplekse gir, kuaförden çıkma, hırsından delir, oraya buraya dalaş, çivi çiviyi söker derken çiviyi iğneyle sökmeye kalk her tarafın yara bere içinde kalsın!! İyice dibe vur!!.... v.s....

Hayat pek hoş gözükmüyor tabii... Haklısın... Ama kendin yaptın... Yaptık!

Halbuki hepimiz istemiyor muyuz karşılıklı bir aşk yaşamayı?
Gerçek birini? Gerçek birşeyleri?
Hepimiz gerçekten yürekten bir elele tutuşmaya tav olmaz, kendimizi bırakmaz, güven hissi veren, sarıp sarmalayan birine sığınmaz mıyız sence?
Bence sığınırız....

O zaman artık özümüze dönme zamanı gelmedi mi?
Biz oyunlar, taktikler ve taklitler yarattıkça onlarda başka başka stratejiler belirliyor ve ona göre ilerliyorlar...
Bu yüzden mutsuzuz, bu yüzden yalnızız...
İki cins içinde geçerli...
Hepimiz gerçek aşkı arıyoruz ama bir türlü kendimiz olamıyoruz...
Halbuki özümüze dönsek, şu kodlarla oynamayı bıraksak, kadın "kadın!", erkek "erkek!" olsa, yerini bilse, işte o zaman o 70'lerin aşk filmlerini izleyip de "ah keşke bu zaman da yaşasaydık, baksana ne kadar güzelmiş..." diyen iç geçirmelerimiz eminim son bulacaktır...

Dilerim bulursun...
Dilerim bulurum... ;)

Mezarlıklar Vazgeçilmez Adamlarla Doludur... :)

Her birimiz kendimizi bunca önemserken toprak yavaş yavaş kayıyor ayağımızın altından sanırım... Kendimize bakmaktan fırsat bulamıyoruz “aslında neler oluyor...”

Ve en çok bu yüzden zor oluyor “durmak”... Hazımsızlık kötü şeydir...

Birşeyler değişmeli değil mi?
Mesela,
Aşk acısı yüzünden karşı tarafın halkasında kaybolmamalı erkekler ve kadınlar...

Bir tek kendi kapısının önünü süpüren, sadece kendi çocuğunu kayıran anneler de değişmeli artık.

Kediye köpeğe tekme atanın durması; bir elin, sigortasız çocuk işçileri ölüm saçan atölyelerden çekip çıkarması gerek.

Evi olmayana buzdolabı verenleri, iki torba kömüre ülkesini satacak hale gelenleri sarsmak gerek...

Hayatın bir yerinde bizi bizden edenin karşısında “durmak” imkânsız olmasa gerek!

Kırılma noktamız neresiydi, neden hiç tanımadığımız birine dönüştük zamanla, farkında mıydık acaba? Sorgulamak lazım... Bulunca düzeltiriz...

Lanetli 2009'un getirmedikleri ama götürdükleri üzerinden geçiyorum yine, sonra “Daha kötüsü ne olabilir, ölüm olmasın yeter ki” diyorum... İçimde patlamaya ramak kalmış, patladığında etrafa sıçrattığı alev topları ile 1.dereceden yanıklara sebep olacak olan ben, diniyor en azından bir miktar...

Değişmemeliyim aslında... Hepsine inat!!!
Birinin, birilerinin canımı yakması yada yenilen kazıklar insanı böylesine kaya gibi bir hale getirmemeli, sevmiyorum ki zaten bu hissi, daha doğrusu hissizliği...
Herşeyin bir süre sonra normal, olabilir olacağını düşünmek...
Donuk bir ifade ile dinledikten sonra, klişe bir iki söz söyleyip tekrar kendi kabuğuma çekilmek... Olan bitenlere şaşıramamak... Olmamalı...

Herşey "olabilir" olmamalı...

Küçük hayatımızdan birer birer eksilirken değerler, kişiler, her cenaze, her hastalık, her düşüş, her terk ediliş bir şeyler alıp giderken bizden,
Sessizce kabul etmeyi öğrendiğimizi fark ediyorum...

Ve o güzelim kelimelerimin nasıl yetersiz kaldığını...

Çok söyleyecek birşey yok, canım sıkıldı yazıyorum yine öyle, birini düşünüyorum, salaklığıma kızıyorum, salak yerine konulmaya izin verişime... Sonra ötesini düşünüyorum, nasıl takıntı haline geldiğini... Halbuki mezarlıklar vazgeçilmez adamlarla dolu... Farkettiğim anda durum değişiyor...
Ne ben, ne sen ne de o... Hiç birşey değiliz aslında, nedendir bu korkunç ego tatminsizliği, nedendir elindekinin kıymetini bilmemek, hep daha iyisini aramak ve nedendir üç dakikalık zevkler uğruna ayağına kadar gelmiş aşkları tepmek... Sonunda toprağa gireceksin ya,bari yaşamadan gitme...
Görmeyenleri, görmemek için insanüstü bir çaba ile direnenleri, önce tebrik etmek sonra da sağ dirseğimle elmacık kemiklerini kırmak istiyorum...
Nasıl?
Yeterince sadistçe olmadıysa ilerletebilirim...

Bu yazdığımı farklı yorumlayanlar olacaktır mutlaka, onlara da söyleyeceklerim var tabii... Yazdıklarımda yada konuşmalarımda, ne kadar çok yanlış anlamış ve anlaşılmışımdır .Üstelik seçtiğim işler de hep “anlatmak” üzerine...

Ama fikrini sormadığınız insanın akıl vermesi kadar çıldırtıcı bir başka eylem olabilir mi?

Herneyse... Konudan konuya atlama huyumdan da en kısa zaman da vazgeçeceğim söz!!

Ne vakit bir yerde mutluluk görsem dudağımdan “uzun ömür” dileği dökülüyor artık.

Bir yerde, birinin gözünde, bir omuzda, sevdiklerini sarmalayan bir kolda mesela, bir mutluluk görsem, hep aynı şey...

“Uzun ömürlü olsun” diyorum içinden,

Farkında bile olmadan, kendiliğinden...

Çünkü biliyorum, mutluluk uçucudur...

Kaçar, biter...

Olmadık anda gelir, beklenmedik bir sabah çıkıp gidiverir.

Ne tetikte olmak; ne “bir gün bitecek biliyorum” diye hazırlanmak ne de “bitmesin” diye paralanmak...

Hiçbirinin faydası yok, biliyoruz...

Bu yüzden dilerim, hazmedemediklerimizi bir kenara bıraktığımız, egolarımızdan sıyrılıp, bencilliklermizden kurtulduğumuz, kendimizi olduğumuz gibi kabul ettiğimiz, ayağımıza kadar gelen sevgileri kaçırmayıp, elimizdekinin kıymetini bildiğimiz, biraz tedbirli davranarak gelecek olan kazığın vereceği hasarı en hafif sıyrıklarla atlatacağımız, aşk dolu ve bol kazançlı, sağlık ve huzurun eksik olmadığı bir seneye giriyoruzdur...

Ve yine dilerim ki sevgileriniz hep uzun ömürlü olur...

Bu ara konuşasım var, yine geleciim... :)

NOT: Sevgili Alp Aygün bu yazının 3,5 saatte bitmesinin tek sorumlusudur... Bu sene onun için "Sahip olduğu bu neşe ve enerjinin hiç bitmemesiyle beraber intihar etmeme sebep olacak esprilerinin hiç kesilmemesini" dilerken... Kendime de ekstradan "sabır" rica ediyorum yüksek mercilerden... :D

Görüşmek üzere...

Salı

8 Gün... =)

Olan bitene diyecek söz bulamamak ne enteresan...

Bundan belki en fazla 1 sene önce olsa ohooo... dünya kadar lafım vardı, düşüncelerim, konuşma isteğim, bitmek tükenmek bilmeyen öfkem, hazımsızlığım...v.s...

Şimdi mi?

Tek kelime edesim gelmiyor, saklıyorlar benden olanı, o an keyfim kaçmasın daha normal daha sakin bir zaman da söyleriz diye, sonra çekiyorlar odaya,
böyle öğrenmeni istemedik, durum budur deniyor...
Donuyorum bi süre, tepkisiz kalıyorum, "hıı...iyii...", "hımm...",
-e normalsin...??
-e iyi pek bi tepki vermedin...
"e belliydi zaten hissediyordum ben..." diyorum çantamı karıştırırken...
-ooo iyi iyi...

Biraz zaman geçiyor üstünden patlıyorum, ağlıyorum belki bi 15-20 dk en fazla, sonra normale dönüyorum, beynimde bir boşluk, gerçekten boşluk, ne düşüneceğimi bile bilemediğim bir boşluk, göğüs kafesimde bi ağırlık, başımda korkunç bir ağrı...
İki lafı bir araya getirip konuşmak ne kadar zor, ne kadar halsizim...
Yenilen kazıkların sayısı arttıkça nasıl da hissizleşiyor insan, öyle yorgun hissediyorum ki olan bitenin kritiğini de, dedikodusunu da yapmaya halim yok...
Bir kaç tane sigara içip yatıyorum, gözümü kapatıyorum, düşünceler...düşünceler... Kafamı yastığın altına gömüyorum iyice, teknoloji ve bilim artık daha da ilerlemeli, insanoğluna bir açma kapama düğmesi yapılmalı, böyle zamanlar da düşünmeden uyuyabilmek için kapamalı insan kendini o düğmeden, yoksa benim gibi sabahın 7'sine kadar dönüp duruyorsun...!

Artık derdim kendimle değil biliyorum, bende ne eksikti diye sorgulamıyorum, kıyaslamıyorum, eksik bende değildi biliyorum, huyumdur sevdiğim zaman dibine kadar giderim bir ileri ki sahnenin olasılıklarını hesaplamadan ve bu yüzden hep uçlarda yaşarım ama şimdi biraz daha sağlam olmamda ki tek sebep eksiğin bende olmadığını bilmek...belki bu yüzden o ne düşüneceğini bilememezlik, konuşmak istememe... Nasılsın, daha iyi misin sorularını "iyiyim, iyiyim..." diye geçiştirme...önceden olsa sorguluyordum, kıyaslıyordum, konuyu bıkana kadar, kusturana kadar didikliyor, konuşuyor, sürekli etrafıma aynı soruları sorup, aynı cevapları alıyordum..ta ki "yeter!" dedirtene kadar... Ne mutlu bana ki geçti o devre... Sessizlik güzel şey... Kafayı o konuyla yormamak, yavaş yavaş yukarı çıkıp ışığı görmeye başlamışken tekrar en dibe gitmemek için çabalamak, farkında olmak güzel şey... Ruhuma, kalbime atılan her çizikte, canımın nasıl acıdığını her hissetmemle aynı anda bunu artık kontrol altına alabileceğimi bilmek ve bunlarla olgunlaşmak daha da güzel...

Olsun bakalım... Yine böyle olsun...

Yazdıkça rahatlardım eskiden.. şimdi daralıyorum.. biten her yazıda, sanki bir şeyler geçiyor üstümden.. iki duvar arasında kalmışım sanki.. hani bazen herşey ters gider ya.. kim dokunsa acır için.. en olmadık şeylere alınır, en yapılmayacak hataları yaparsın.. hani zaman hiç geçmeden durur baş ucunda.. ama gözünü beş dakika ayırsan saatten, tekrar baktığında geç kalmış olursun hayata.. İçim dar, dışım sıkkın işte...

Kelimeler… beni yoruyor artık durdukları yerde.. keşke diyorum...bir kitap olsa.. kapağında ismim dursa.. biriktikçe taşıyor aklımdan cümleler... Artık ne yazmak, ne de düşünmek istiyorum... Akıntıda gibiyim, kaptırdım bi kere, çabalamıyorum bile, öyle gidiyor hayat, çok sağlam insanlar var etrafımda benimle olmak isteyen, benimde olmak isteyebileceğim, karakterli, dürüst, güvenilir... Ama kendi karaktersizliğime bir çözüm bulmalıyım...

Arama beni duygu hanım, bu aralar kendime çok uzağım sanki...
Yorgun, umursamaz...
2010'a 8 gün kala, son depresyonumu yaşıyor olduğumu umuyorum, bu seneyi bir gün baştan sonra oturup yazacağım...

Ne lanettin ya 2009...bi git...!! Ama son golü iyi attın helal olsun, berbat başlamıştın, berbat bitiyorsun bravo! Halbuki bir an için güzelleşeceksin sanmıştım da, şaka yapmışsın kötü yedim...

Son kırmızı şarabımı içiyorum bu gece, yanında peynirlerimle, bunu da senden öğrenmiştim ya, hepsini bırakacağım!
Aklım dönüyor kadehlerin arasında.. birbirine karışıyor renkler.. uyku süzülüyor kirpiklerimden, süzgeçte kalıyor gündelik telaşlar.. ne olur sanki, bu gece herşey gitse aklımdan...ne kaybederim ki bundan sonrasında sıfırlansam... hep doğru olanı mı yaptım bugüne kadar acaba... ölür müyüm sence yanlışlarımı sevsem...

Neyse karar verdim 8 gün sonra şu 1 senede olanı biteni, geleni, geçeni, geçireni... Hepinizi yaşanmadı farzedicem!

Kendimi senin yerine koydum nolcak?!!
ben dipdeyim sen seyirde!!
istediğin gibi değil de buysam nolcak?!!
ben alelade, sen nadide...

Eminim sevmediğinee, eminimmmm...
bir gün bile sevmediğine...

Dip di ri ri rum...
Nasıl da paylaşıyor insan isterse,
Nasıl da birmiş meğer hasretler,
Nasıl da mecburmuşuz sabretmeye,
Sevmeye...Öğrenmeye...