Cuma

Ne Yazıymış...! =)

Sabah sabah telefonum çalıyor kulağımın dibinde, bilmediğim bir numara... sessize alıp arkamı dönüyorum. On beş dakika kadar geçiyor bir daha, bu sefer bilmediğim başka bir numara, tekrar sessize düşürüp uykuma kaldığım yerden devam etmeye çalışıyorum. Ama bir daha... sonra bir daha... Halbuki bugün öğlene kadar uyuma planım vardı benim!! hırrr... Sonunda pes etmiş bir şekilde, sinirli ama sesimi kontrol etmeye çalışaraktan açıyorum telefonu.

-Efendim!?
-Duygu?
-efendim????

Morali her ne olduysa son derece bozuk genç bir hanım telefonda ki, hem numarasının kayıtlı olmamasından, hem de uyku sersemliğimden tanıyamıyorum kim olduğunu...
Fakat o anlamıyor sanırım benim onu tanımadığımı, başlıyor anlatmaya, bende bozuntuya vermiyorum...

-Müsait misin? İşte misin? Sonra arayayım mı?

-Müsaitim müsaitim geç gideceğim bugün şu anda evdeyim hayırdır?

-Canım çok sıkkın, kimi arasam bilemedim, herkes kendi kararını kendin ver diyor halbuki benim bir söze, birşeye ihtiyacım var çıkamadım işin içinden, eğer sende kendi kararını kendin vermelisin demezsen anlatacağım.

Beynim hala sesin kime ait olabileceğini çıkarmaya çalışıyor ama yok... Bir türlü bulamıyorum, bu arada uykum açılmış, yatakta oturup hem dinlemeye hem de saçlarımı toplamaya çalışıyorum, meraklanmadım desem yalan...
Kim olduğunu sorsam, belli telefonda ki beni yakın bulduğu için sıkıntılı bir zamanın da aramış, ayıp olacak...
E sormasam, ne anlattığını dinliyorum ama kafam "kim olabilir" sorusu ile meşgul olduğu için konuya kendimi veremiyorum. Neyse dedim, anlattıkça anımsarım belki diyerek düşünmeyi kesiyorum.

-Peki demicem. Yani söyleyecek birşeyim varsa mutlaka söylerim sen bir başla bakalım, ne oldu...

-Biliyorsun, gerçi aylar oldu görüşemedik ama ben 3 senedir Hakan'la beraberim.

-evet.
( 3 sene..hakan..?? 3 sene...hakan..??...çıkmıyor...)

-İki hafta önce evlenme teklif etti bana.

(Galiba benden bir tepki bekliyor diye düşünüyorum, keşke hatırlayabilsem kim olduğunu en azından tepkimi 40 saniye geç vermezdim...=) )

-Aaa..hadi ya...çok sevindim sen ne dedin?

-Evet dedim tabii kiii ne denebilir ki??

-E süper de bana evleneyim mi diye sormayacaksın heralde?

Gülüyoruz bir süre...

-yok yok...şöyle bir durum var, geçen hafta iş yerinden bir teklif aldım.
iş yerinin yeni sahibi kosovalı, adam şirketin genel merkezinin Türkiye'de değil, Kosova'da olmasını istiyor. Bu yüzden şirketi Kosova'ya taşıyacaklar. Bana da teklif ettiler, orada, burada aldığım maaşın 2 katını alacağım ve terfi edeceğim.

-Harika! sorun nedir?

-Harika değil işte...Hakan ile konuştum, buradan bir yere gitmeyi düşünmediğini ayrıca benimde gitmemi istemediğini söylüyor. Onunla olmak istiyorum ama yapılan teklif de çok güzel, değerlendirmezsem çok pişman olacağım. Bilemiyorum ne yapsam. Sen olsan gider miydin? Kalır mıydın?

-Bir dakika şimdi sen hangisini yapmak istiyorsun?

-Sen olsan gider miydin, kalır mıydın bana onu söyle.?

-Yahu ben öyle sürekli mantık da mantık! giden bir insan değilim. Ama burada söz konusu olan da ben değilim, benim ne yapacağımı geç, senin içine hangisi en çok siniyor onu söyle.

-Nasıl mantık mantık giden biri değilsin? Biliyorum yanlış yönlendirmek istemediğin için, söylediğini yaparsam ve sonu kötü olursa sorumluluk hissedip üzüleceksin diye söylemiyorsun ama benim buna çok ihtiyacım var, bu yüzden aradım söyle hadi!!

(hımm...bu hatun beni tanıyor... bende tanımalıyım çok ayıp olacak...!)

-Peki, bunu sen yap diye söylemiyorum ama bak tamam mı?! Yapsan da, yapmasan da sorumluluk kabul etmiyorum, hatta herhangi bir durumda "ama sen böyle demiştin.." gibi bir cümle asla duymak istemiyorum. Bana kereviz yemiş gibi hissettirme sonra!

-tamam tamam söz hadiiii!

-Ben gitmezdim.

Sessiz kalıyoruz bir süre, o an anlıyorum onun içine iş teklifi daha çok siniyor. "Ne kadar sorumluluk kabul etmiyorum"'u en baştan söylemiş olsam da pişman oluyorum söylediğime ama gerisi geliyor tabii...

-Neden?

-Çünkü seni gerçekten seven ve kaybetmek istemeyen birini bulabilmişsin, üstelik sende onu seviyorsun bu birincisi.
Sana "iyi..git...sen bilirsin.." gibi kelimeler kullanıp , beni ilgilendirmez gibi bir durum yaratmamış. Bence önemli... Seni hayatının bir parçası, kendini de senin hayatının bir parçası olarak görmesi çok önemli bu iki.
Onun da, senin de düzenin, hayatın burada, oraya gitmezsen yeni bir iş bulup 3 kuruş eksik alacaksın belki ama sevdiğin, seni seven herkes yine her zaman yanında olacak. Şimdi alacağın terfiyi 1 sene sonra alırsın yada daha geç ama canın sıkkın olduğu an bir telefonunla atlayıp yanına gelebilecek ihtiyacın olan kişi veya kişiler, mutluluğunu da, mutsuzluğunu da paylaşabileceğin herkes burada, orada yalnız olacaksın, bazen sadece telefon yada saatlerce konuşmak yetmeyebiliyor bu üç.
Kimisine çok basit gelir bu söylediklerim, kabul bazı insanlar nerelere gidiyor, neler yapıyorlar da sıfırdan hayat kuruyorlar ama bu tercih meselesi...
İşin içinde aşk olmasaydı hiç düşünmeden kabul et derdim inan.

Ama dediğim gibi ben hislerimle hareket ederim çoğu zaman, ben gitmezdim çünkü hayatımı geçirebileceğim kadar çok sevdiğim birini bulabilmişken bu kadar sahtelik arasında, bunu bir statü yada fazladan 2 milyar için heba edemem. Ne kariyer, ne alabileceğim 10 tane fazladan kıyafetin çok da bir önemi yok açıkçası.
Alıştığım, gerçekliğine tüm kalbimle inandığım, mutlu ve huzurlu olabildiğim birinin yanında olduktan sonra, "bu ay hangisini ödesem yaa.." diye az biraz fıttırmak daha güzel geliyor bana.
Ha sana yön vermek istemiyorum, kendim için konuşuyorum fakat sessizliğinden anladığım bu iş teklifinin içine daha çok sindiği, yanılıyor muyum diye sormam gerekli mi?

-Yanılmıyorsun...Bu teklif, alacağım terfi, ileride referans olarak bana sağlayacakları süper!... Aşk her zaman bulunur be duygu...

-Sen bilirsin...

-Deme işte sen bilirsin, bulunmaz mı?

-Sanmıyorum... bilmiyorum aman kafamı karıştırdın, her zaman bulunmaz...

-Gitme mi diyorsun?

-Git diyorum.

-Aaa...Neden?

-E çünkü içine sinen o, gitmek istiyorsun, iş gözüne şu anda aşktan daha önemli gözüküyor. Bu durum benim için tam tersi, senin için değil canım.

-yarım saat sonra arayayım mı seni dudi?

-tamamdır, görüşürüz.

diyerek kapatıyorum telefonu, şaşırdım ve hala kim olduğunu bilmiyorum. =) Neyse hazır erken kalkmışken şöyle güzel bir kahvaltı hazırlıyorum kendime, hazırlarken de düşünüyorum.

Sahi gider miydim ben olsam...

Gitmezdim... ve kimbilir kaç kişi "salak" derdi bana... =) hatta şu anda diyor bile olabilirler... Neyse bende salak ama mutlu olurdum çok sorun değil... =)

Pof pof kabarmış fırından yeni çıkardığım puf böreklerim, anneannemin o şeker komasına girene kadar yiyebileceğim çilek reçeli, üstünü baharatlarla süslediğim zeytin tabağım ve bir adet kayısı kıvamında önümde duran yumurtam ile mis gibi bir kahvaltı sofrası hazırladım kendime, kahvaltı bitimi aldım çayımı geçtim camın önüne... Uzun zaman olmuşsa önceden yapmayı çok sevdiğiniz herhangi birşeyi yapmayalı, bu kadarcık şey bile şükür dedirtiyor insana... Çok uzun zamandan sonra evde, apaydınlık bir sabahta kahvaltımı yaptım, sessiz sedasız, acelesiz ve üstüne bir de camın önünde çay keyfi yapıyorum ya, bir de acele ile yarım yamalak kalmayan güzel bi duş alıp kendimi bu güzelim havada ve bu keyifle dışarıya atarsam değmesinler keyfime... oh...

Niye aramadı acaba? diye düşünüp arayan o numarayı ben aramaya yeltendiğim an çaldı telefon.

-Gitmiyorum.
-Ne?
-Gitmiyorum oh bee...
-haydaa..niye ya...ne oldu da kararın değişti?
-seni kapattıktan sonra hakan'ı aradım. beni seviyor musun? dedim. Çok dedi ama kızgındı sesi. Neden gitmemi istemiyorsun veya neden benimle gelmiyorsun? dedim. Çünkü seni çok seviyorum ve seninle evlendiğimizde mutlu olduğumuz her ana ailelerimizde şahit olsun istiyorum, garantisi olmayan bir iş için ne düzenini ne düzenimi bozmak istemiyorum dedi. Birşey söylemedim ona, kapattık telefonu, oturdum biraz düşündüm, annemi aradım senin dediklerini ve hakanın dediklerini anlattım. Resmen sevindi, halbuki aldığım teklifi anlattığım zaman da çok sevinmişti ama hiç içine sinmiyormuş gitmem, sonunda çözüldü. Bende müdürüm ile konuştum, gelmeyeceğimi söyledim. O durumu yönetime bildirecek, herhalde bir kaç aya kadar çıkarım işten ama olsun, dediğin gibi bir kaç elbise eksik alırım.

Sevinsem mi...Üzülsem mi bilemedim bir an, ses çıkaramayışımdan anladı sanırım...

-Ya merak etme sen öyle söyledin diye pat diye verilmiş bi karar değil bu. Sadece net bir karara ve sebebe ihtiyacım vardı. Hem vallahi üzerimden tonlarca yük kalktı, pişman olmayacağım biliyorum ama bu kadar rahatlayacağımı bilmiyordum çok sağol.

-En hayırlısı, en güzeli nasıl olacaksa öyle olsun. Dilerim en doğru kararı vermişsindir ama bir an sevinsem mi, üzülsem mi bilemesem de şu anda sevinmedim desem yalan canım hayırlısı olsun...

-Sağol tatlım benim, kusura bakma hiç hal hatır soramadım kendi derdimden, sen nasılsın, iyi misin? Sevgilin varmış hayırlı olsun, ben umudu kesmiştim senden ama şaşırttın bizi, geçen gün muratla konuştuk senden o da görmüş ilişkisi var durumunu da bi türlü sana rastlayamamış nette, nişan hazırlıkları falan var o kadar koşturmanın arasında arayamıyorum hiç diyip durdu, bir ara buluşalım da öğrenelim diye konuştuk. Nasıl gidiyor? neler yapıyorsun?

( Murat??..Murat?.. hafızamı mı kaybettim ben acaba?!)

-Ya ben aslında aradığından beri birşey soracağım ama ayıp olacak diye çekiniyorum, bozuntuya da vermemeye çalışıyorum fakat sorayım da rahatlayayım, hafızamı kaybetmeye başladığımdan endişe ediyorum artık.

-Sor sor tabii hayırdır?

-Şimdi bu numara bende kayıtlı değil. Çok afedersin ama sesten de çıkartamadım 1 saattir, hakan, murat.. isimleri de tanıyamıyorum, daha doğrusu bu isimlerde tanıdığım 4-5 kişi var. İsmin nedir bir türlü hatırlayamadım gerçekten, kusura bakma.

-Nasıl yani saatlerdir kim olduğumu bilmeden mi dinleyip konuşuyorsun.

Gülmeye başlıyorum sonunda...

-Evet..

Karşı taraftanda bir gülme sesi duyuyorum ve ismini söylüyor, yuh bana... =)=)

Neyse, enteresan ama eğlenceli bir sabahla başladım güne... Biraz olsun yardımcı olabilmiş olmanın rahatlığı ve keyfi ile şekerli, bol köpüklü bir türk kahvesi yaparken kendime, ilerisinde pişman olmayacağı bir karar vermiş olduğunu varsayarak bol bol ve bozulmayacak bir mutluluk diliyorum içimden...

İyi ki söz konusu aşk olduğu zaman mantığı ile hissizce ve düz kararlar alabilen bir insan değilim, o zaman mutlu değil sadece kurallara ve yapılması gerekenlere göre yaşayan biri olurdum sanırım... Pek hoş gelmiyor kulağıma...

Uçlarda yaşamak, dibine kadar sevmek, hissettiğim gibi yaşıyor olmak bazen çok yorucu, yıpratıcı ve üzücü olsa da... Yaptıklarımın ve verdiğim kararların sonunda bazen ödediğim bedeller çok ağır olsa da, iddia ediyorum doğru kararlar verdiğimi gördüğüm zamanlarda hissettiğim mutluluk da paha biçilemez...
Farkında olarak ve hissederek yaşamak başka birşey...
Kendi kararlarını verebilmek, sonunda ödeyeceğin bedeli taşıyabilecek gücün olduğunu bilmek ve her ne olursa olsun yaşamak istiyorum diyerek biraz riske girmeyi göze alabilmek güzel şey...

Bakalım ben böyle burnumun dikine gide gide ne olacağım orası ayrı konu...
Gerçi olabilecekler konusunda anneannemin güzide atasözlerinden faydalanmak isterdim ama umuma açık yerlerde riskli olacağı kanısındayım... =)

Not:
Bu arada sonunda anneannemdeyim, bütün akşam yerden kalk üşüteceksin didişmesi yaptık, kalkmadım tabii ki... =)=)
Seviyorum bu kadını...göbeğini hoplata hoplata, bana "deli kız" diyerek gülmesini... Dayım gitar çalarken kendini ortaya atıp bir anda oynamaya başlamasını... Bir de ben geliyorum diye yaptığı hamurları, sütlaçları... Çok seviyorum pamuğumu!

Bu yazıyı bitirdikten sonra gidip göbeeene de, gıdığına da dalacağım ama dizisi bitsin diye bekliyorum... Oh be ne yazıymış bitiremedim bir türlü, kesiyorum artık yoksa konu konuyu açıyor... =)

Si yuuu.... =)


Kendini seçemiyorsun,bırakıp kaçamıyorsun...
Yazmadığın bir hikayede,uzun ya da kısa vadede,
Az biraz keşfediyorsun...
Öteki olabilmeyi,
Yerine koyabilmeyi,
Geride durabilmeyi öğreniyorsun...
Ne gemiler yaktımmmm...
Ne gemiler yaktımmmmm...
O kadar yandı ki canım sonunda karşıdan baktım,
Ne göreyim, kendime yıldızlardan daha uzaktım...

Bu kızı yeniden büyütmeliyimmmm...
Kor ateşlerde yürütmeliyimmm...
Değirmenler de öğütmeliyimmm...
Farkındayım... Farkındayım...
Nasıl da paylaşıyor insan isterse,
Nasıl da birmiş meğer hasretler,
Nasıl da mecburmuşuz sabretmeye,
Sevmeye...Öğrenmeye...