Cumartesi

Ayar(SIZ)!

Son günlerde nereye baksam bir şey buruşuyor içimde, ne tutsam elimde kalıyor gibi... Öfkemin sesini kısamıyorum artık. Korkunun ve büyüklük bende kalsın diyerek susmanın “alttan alan mülayim insanlar” yaratmasına dayanamıyorum... Bu yüzden bana herhangi bir konuda “Korkmuyor musun sen?” dediklerinde şaşkınlıkla bakmak istiyorum yüzlerine.

Korkmak çoğu zaman ezilmeyi beraberinde getirir! Herkesin üzerinden hüküm sürmesine yol açar. Kullandırtır. Özgüveni yok eder. Daha neler neler götürür… Bu yüzden haklı olunan bir konuda, istenilmeyen bir durumda elini masaya vurabilen, savunduğunun arkasında durabilen, kendini ezdirmeyen insanları hep takdir etmişimdir. Ödeyecekleri bedeller her ne olursa olsun cesaretlerini kaybetmedikleri için, sağlam karakterli oldukları için… Karşısındakinin de kendinden hiçbir farkı olmadığını düşünüp onu gözünde büyütmeyerek kendi hakkını savunabildiği için…

Bu akşam düşünüyordum öyle miyim diye, öyleyim sanırım… Ödeyeceğim bedelin bir önemi kalmıyor savunduğum şeye inanıyorsam, fakat bir süredir sırf kalp kırmamak adına susuyordum yada susuyormuşum çünkü dediğim gibi öfkemin sesini gerçekten kısamaz oldum. En ufacık bir şey de “eee yeter!” diyerek çıkışıcakmışım gibi hissediyorum. Ben kırgınlık olmasın, incitmeyeyim diye susarken kalbimi kırmaktan çekinmiyormuş insanlar… Farkına varabilmek gerçekten üzdü.

Derdini anlatmanın adam gibi yolları, doğru kelimeleri vardır. Ne karşındakini kırarsın, ne bir anda insanın sinirini tepesine çıkarırsın, ayrıca anlaşılırsın, hem kırılmaya zemin de hazırlamamış olursun... Ama yok… Şu sıralar dünya kadar örnek verebilirim, burnumdan soluyorum…
En basitinden “salak, gerizekalı..v.s” laflarına gıcığım var benim! Anladınız?
Konu her ne olursa olsun bunlarla başlayan bir konuşma olduğunda bütün yüzüm geriliyor, şaka maksatlı bile olsa önemi yok, aşırı bi tepki vermemek için duymazlıktan gelerek devam ediyorum konuşmama bazen, bazen de aynı şekilde karşılık veriyorum ama en baştan zaten sinirim bozulduğu için kesmiyor o karşılık verme durumu, elimin tersiyle ağzına bi tane patlatsam rahatlıcam ama zaten kırılma diye sözlü olarak aşırı bi tepki vermiyordum...

Ara sıra esip gelen o patlamalardan yaşayarak, ağzıma geleni sayıp, bağırdıktan sonra “manyak mı ne bee…” diyen karşı taraf, manyak olan da ben oluyorum ya… Manyak diye başlasan konuşmaya vallahi bu kadar sinirlenmicem.!

Her neyse, canımı sıkan, incitmemek için “neyse…” diyerek geçiştirdiğim çoğu şeyi düşününce en baştan ve tepkimi o an vermediğim için kat kat artarak daha da sinirleniyorum… Bu yüzden sussam olmuyor… konuşunca kabahatli olunuyor…

Ayarım kaçmış benim…
Allah Allah…
Ben bi ayar çekicem ama du bakalım…
En şen şakrak olan dibe vurunca derine gidermiş ya, tersi de ters olur birinin uyarması lazım, canımı sıkıyorsunuz hırrrr…

Susmak veya geçiştirmek çözüm değil aslında, ne kadar susarsam ve ne kadar geçiştirirsem aynı durumla yine karşılaşıyorum, bu yüzden bundan sonra yapmamaya karar verdim… Bazılarını kaybedicem biliyorum, umursuyor muyum? Evet… Çünkü zaten kendilerini sevdiğim için susuyordum, kaybetmeyeyim diye. Fakat kaybedilmemek için bir çaba sarf edilmiyor görüyorum… İki yüzlülük yapmaktan iyidir, sonuçta kendi kendime fazla fazla yetebiliyorum, ötesi de dert değil…

Neyse rahatladım, örgütlenme ve dernekleşme bilincimin çok yüksek olduğu şu günlerde, uykusuz gecelerimden birini daha geride bırakmanın ve hâlâ yaşayabiliyor olmanın haklı gururunu taşıyorum. Bu geçici dünyada her şey bir sis perdesi altında akıp gidiyor... Uykusuzluk insanı mikrodalgada patlamaya hazır bir adet mısır tanesine dönüştürüyormuş meğer... Yapmayın nolur yaa… Kırmayın, kırılmayalım… Sevelim, sevilelim, hayat bayram olsun falan… Çok zor sanki…

Harfler içinde özgür olabilmek ne kadar güzel şey…
Nasıl da paylaşıyor insan isterse,
Nasıl da birmiş meğer hasretler,
Nasıl da mecburmuşuz sabretmeye,
Sevmeye...Öğrenmeye...