Cuma

Turgut Uyar

Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum,
Tuttukca güçleniyorum, kalabalık oluyorum...
Bu senin eski zaman gözlerin,
Yalnız gibi... Ağaçlar gibi...
Sularım dinsin diye bakıyorum diniyor...
İşte şimdi seni aldım bana getirdim,
Sayısız pencerem vardı bir bir kapattım,
Bana gelesin diye bir bir kapattım...
Şimdi otobüs gelir biner gideriz,
Keşfedilmemiş bir yer beğen,
Bir de dönmeyeceğimiz, başka türlüsü güç...
Bir ellerin, bir ellerim yeter ver elini gitsin...
Seni alıp kendime ayırmıştım ya,
Ara sıra kendine hatırlat...
Arada bir hatırlat...

Bende şiir sevebilirmişim...
Ve ilk defa bir şiiri dinlerken birini düşünebilirmişim...
Şaştım kaldım kendime bu gece, büyük adamsın Turgut Uyar, ne kadar güzelmiş...

Çarşamba

Babasız Büyüyen Kadınların Aşkları...

Bugüne kadar dinlediğim, şahit olduğum, gözlemlediğim tüm baba sevgisinden uzak olarak büyümüş kadınlara baktığım zaman çıkardığım şey, babasız büyüyen kadınların yaşadığı aşkların, hayatın en dramatik, en trajik, en acımasız tablolarından biri olduğu...

Aslında babasız büyüme sürecinde kadın olmaya çalışmak zaten yeterince dramatik ve acımasız... Çünkü bir kadının ilk aşkı babasıdır ve o model büyüme aşamasında göz önünde olmayınca kadın bambaşka bir süreç geçiriyor, ergenliğinde de, gençliğinde de...

Ama bu kadınların aşkları, dramatikliğin ötesinde trajik oluyor...

Küçük bir kızken bir takım nedenlerle kendisinden kopartılan baba veya kadını terkeden baba, kadının hayatı boyunca arayacağı en temel unsuru belirler...

Babasız büyüyen kadın mutlaka ama mutlaka, içten içe, hep çok güçlü hep ona kol kanat gerecek erkeği arayacaktır...
Her kadının aradığından daha fazla arayacaktır...
Yakışıklılıktan, hoşluktan hatta hoşgörüden daha fazla güç arayacaktır...
O güce sahip erkeğin, onu koruduğunu hissetmesi, kadını güvende hissetirecektir...

Babasız büyüyen kadınların erkekleri çoğu zaman serttir...

Genellikle pek yakışıklı değildir...

Hatta hoşgörülü, kadına karşı töleranslı da değildir...
kaba bile olabilirler...
Tabiri caizse "Ağır Abi"lerdir onlar...

Bulduğu ve aşık olduğu erkek tipi çoğu zaman kadının çevresi, ailesi ve arkadaşları tarafından onaylanmaz, onaylanmayan yönler kadına sıralanır fakat kadın zaten o yönlerden dolayı o adama aşıktır, çünkü o erkeğin sertliği kadına erkeğinin ne kadar güçlü olduğunu hissettirir...
Psikopatça bir yaklaşım fakat annesiz büyüyen bir erkeğin ona kadınlıktan çok annelik yapabilecek kadını seçmesi ile aynı durum...

Olay başlangıçta basit görünüyor...

Baba özlemi duyan kız çocuğu ve ona bunu sağlayan güçlü kuvvetli bir erkek...

Oysa esas karışıklık bundan sonra yaşanıyor,

Çünkü kadın, aşklarında mutsuzluk yaşarken, bu sorunun cevabını bir türlü bulamıyor...
“Neden hayatına giren erkekler onu anlamamaktadır acaba?”
Güçlü ve kuvvetli bir erkek ister, ama ona şımarmak da ister...
O şımarıklığının da erkek tarafından anlaşılmasını arzu eder...
Erkeğin, babanın bıraktığı boşluğu doldurmasını talep eder...
O kadının erkeği olacak adam, onu her halükarda ne olursa olsun bırakmamalıdır...!

Babasız büyüyen bir kadın bunları ister...

Ama isterken, baba ve erkek modeline karşı duyduğu güvensizlik, onu kendi içinde zikzaklara da sürükler... Göreceği veya duyacağı en ufacık bir hayal kırıklığı, yalan veya aldatılmışlık hissinden oluşup gelen ve erkeğe duyulan öfke, bu durumda çocukken babaya duymuş olduğu öfkeyle birleşir ve katlanır...

Erkek, bu kadının sorumluluğundan kaçtıkça, kadın daha da acıtıcı olur,
hatta tehlikeli olmaya başlar...

Yalvarmaz...
Daha fazla acıtır...
Bu acıtma bilinçsizdir...
Geçmiş öfkelerin birikimidir...

Babasız büyüyen kadınlar, 20’li yaşlarda akılları bir karış havada, acayip maceralarda olmazlar...
Psikopatça bağlanılan sevgililer, çok genç yaşta yapılan evlilikler, sonra boşanmalarla geçirirler hayatlarının en güzel zamanlarını genellikle...

Eğer terkedilen kendisi ise senin ve benim gibilerden daha çok acı çekerler,

Fakat terkeden kendileri ise karşısında ki erkeğe asla acımazlar, hatta o erkeğin acı çekiyor olması, bunu o kadına göstermesi, peşinde sürünüyor olması inanılmaz bir haz verir kadına...
Ne zaman erkek kadından umudu keser ve yavaş yavaş kendi hayatına dönmeye başlar, kadın yeniden ortaya çıkar, önce "bir daha bulamadım senin gibisini..." sözleriyle erkeğin aklını çeler, sonra bir iki defa erkeğe gözükür,
erkek tekrar peşinden gelmeye başladığı an "istemiyorum, rahat bırak" demeler başlar.
Kadın eksik kalmış olan egosunu tatmin ederek, vazgeçilmez olduğunu düşünüp, karşısındaki erkeğin acısıyla keyiflenirken, karşı taraf yeniden toparlanmaya çalışır vs... Aslında konu geçmişte onu terkedenden alamadığı intikamı karşısına çıkan erkeklerden almaktır...
Ona hoyratça davranan erkeklere aşık olurken, aşkından ölenlere de acı çektirirler çoğu zaman...

Ne çok üzülürüm onları dinlerken,

Acılı, dramatik, trajedik hatta travmatik...

Kırıntı gibi değil, dağ gibidir o kadınlar, kolay kolay yıkılmazlar...
Aşk gibi aşktır yaşadıkları, gerçek hayattır gördükleri,
Korunmaktan, kollanmaktan uzak, ancak kimseye güvenmeden ve sırtını dönmeden yaşayabileceklerini öğrendikleri bir hayatın içinde, kendisinden daha güçlü, baba gibi, abi gibi sahip çıkacak, koruyup kollayacak ve çok sevecek bir erkek ararken pek çok kez yanlış insanlarla tanışabilirler.

Onlar sadece sahiplenilme, korunma, bağlılık ve sevgi duygusunu bir arada bulabilecekleri bir erkek ararken bir takım erkek müsvettesi de bu durumdan faydalanarak onları kullanır, oynar, oyalar ya...
Bu gece bir kez daha tiksindim sizden...
Ama hayatta herşey insanlar için...
Sözüm o müsvette takımına, gün gelir sizlerinde kız çocukları olur...
Dilerim olur...

"Reha Muhtar'ın "Babasız Büyüyen Kadınlar" yazısından alıntıdır.

Pazartesi

Paradoks... =)

Yazamıyor muyum bu gece acaba? Yoo yazıyorum işte. Ama dağılabilirim bu yazıda baştan uyarayım. Yok ben dağılmış yazı sevmem derseniz okumayın.

Güzel şeylerden bahsedicem bu gece sana...

Zamanı gelmeden kimseyle yaşamam, doğru denilebilecek bir insan yok etrafımda, kimseye değmez diye düşünürken, o kadar büyük konuşurken, yaşanabilecek en güzel anları, yaşanabilecek en doğru ve değecek insanla paylaşabilmenin getirdiği o tarifsiz histen bahsedeyim mesela...

Gerçi tam olarak başlamadan önce belirtmeliyim, bu durumları alışkanlık haline getirip sırf keyif için, öylesine yaşayanlara hala tepkim var,
Ama gerçekten aşk dedikleri, karşındakini olduğu gibi kayıtsız şartsız kabul etmekse, her yanına gelişinde elinin ayağının titremesine, gelene kadar midene sancılar girmesine engel olamamaksa...
Ona ait olan herşeyi seninmiş gibi sevmene, bir güzel sözle mutluluktan ağlayacak hale gelmene sebepse eğer...
Hele ki yüzüne baktığın her saniye içinden sarıp sarmalayıp saklamak geliyorsa, bir dakika yanından ayrılmak istemiyorsan...
Hayatın boyunca ancak bir kez denk gelebileceğin birşey yaşanmaya başlamıştır, diye düşünüyorum... Keşke herkes bunları hissedebilecek kadar şanslı olsa...

İşte bu yüzden yaşanılan şeyden zerre kadar pişmanlık duymamaktan, her ne olursa olsun bir gün gitmek istese bile bundan pişman olmayacağını çünkü daha güzelini yaşayamayacağını ve herşeye değdiğini bilmenin getirdiği o iç rahatlığından bahsedeyim en iyisi...

Ya da araba da omuzuna yaslanıp beraber şarkılar söylemenin, ellerinin yüzüne, ellerine değdiği zamanlar, durumu abartmamak için dudaklarını ısırmak zorunda kaldığın o mutluluktan da bahsedebilirim....

Veya artık gözlerine baktığın zaman ona ait olduğunu, sana ait olduğunu hissetmenin getirdiği huzurdan da başlayabilirim...

Acaba beni seviyor mu? diye beynini kemiren o sorunun yarattığı depresif ruh halindeyken, bir telefonun herşeyi süt liman haline getirdiği o ferahlamalar da cabası tabii...

Neyse, ben en iyisi ortaya bir karışıktan gireyim...
Vücuduma kan pompalamaktan başka hiç bir işe yaramayan ama aşk söz konusu olunca sensiz tasvirinin mümkün olmadığı sevgili kalbim... vay ki ne vay sana...
Yeniden karşılaşmak güzel...
Yapar mıydın sen böyle şeyler? Burnumdan fırlayacaksın 4 aydır farkında mısın?
Zor günler de bekliyor bizi biliyorsun değil mi?
Hep canım cicim olmayacak hazır mısın acaba?
Hazırsın...
Peki... =)
Hayır yani, şimdi içerde zıplayıp duruyorsun hatta bazen hiperaktif olduğunu bile düşünüyorum öyle böyle bir zıplamak değil sende ki ama yeni yeni tanışıyoruz sanki... Bana ait değil gibisin ne kadar enteresan...
Hadi neyse sevdim seni yeniden, sende seviyorsun bu hallerimi biliyorum, yoksa bunca zulüm çektirilmez bir insan evladına... Acil servislik oluyorum hiperaktifliğin tutunca ama değiyor, kabul değiyor... Adrenalin seven, mazoşist tarafı tavan yapmış bir cins olaraktan o çileğin buna değdiğini sende biliyorsun, başka türlü aklın bu kadar popona kaçmazdı.
Hoşgeldin diyeyim sana... Sefa geldin kalpceyzim, dilerim bu defa incinme, yolun açık olsun...

Bir sorunum daha var bu ara,
Şu akrebe sinir olmaya başladım! Ne gereği var yelkovanın peşinden koşup durmasına. Hele bir de saniye var ki, tık tık tık. Dönüp geleceği yer hep aynı, anlamıyorum ki nedir bu telaşı! Geçme be kardeşim! Geçme bi dur ya!
İki kelime konuşamadım, bi adam gibi sarılıp rahatlayamadım bi dur!!!

Ayrıca zamanla tek derdim bu değil, bi yandan da yaşımın her sene birer birer yükselmesi sinirimi bozuyor, "abla" lafından fena huylanmaya başladım, şurda doğum günüme birşey kalmadı, nasıl oluyor anlamıyorum, ben daha geçen gün kardeşim ve arkadaşlarımın yatağın başına dikilip çığlıklar atarak ödümü koparmalarıyla 17'imi uğurlamamış mıydım? Valla ayıp yaa...
Ayrıca böyle iyiyim!
Hem en son dikkatle aynaya baktığımda şu iki kaş arası çizgiler bu kadar
belirgin miydi? Ne çok kızmışım hayata. Halbuki ben kaz ayağı severim!

Neyse sistemlere karşı biri olaraktan bu konuyu da burada açıklığa kavuşturuyorum, İnsana kendisinden başka kimseden hayır yok arkadaş! bundan sonra 23...
Varsa yoksa 23... Her sene 23... Anlaştık?
Allahtan yaşım kemale ermişken, şu halde bi sevgili bulabildim,
ya o da olmayaydı... ihaiha! =))


Vee gelirken fasülyenin faydalarına, şükretmek istiyorum şu hissettiklerim için, Allah baba affeder mi beni acaba düşüncelerimden ötürü? Hani inancı çok kuvvetli insanlardan değilim, pet şişeye falan tapıyorum ya o yüzden...
Hem hasta olmak üzereyim, boğazım acıyor, ayrıca sevgilimi özledim, kokusu burnuma siniyor her sarıldığımda, bu yüzden sinirliyim, hep yanımda olsun!
Ama mutluyum da...
Neyse, bu nedenlerden dolayı yazının nereden başlayıp nereye
gittiğine bakmayın bu gece. Yazabiliyorum ya ona bakın.

Bu yazıdan sonra suçlanırsam da, savunmam,
“beynime oksijen gitmiyordu o sırada" diyeceğim nasıl olsa...

Allah şifamı versin!... =)


Ben Saramam Seni Hemencecikkk,
Düşünmem Lazımm...
Bir tekinsiz gölge gözünde,
Ah neme lazımmm...
Vesvese belki bilemiyorum,
Diyemiyorum ah diyemiyorum,
Anlayıver kendiliğinden,
Korkuyorum cancağızım...
Bu gönül sayfası boş senelerdiiiir,
Doldurabilirsiinnn...
Nasıl da paylaşıyor insan isterse,
Nasıl da birmiş meğer hasretler,
Nasıl da mecburmuşuz sabretmeye,
Sevmeye...Öğrenmeye...