Çarşamba

Ben olsam okumam... =)

Bir dengesizliktir gidiyor benim sandığım ama türlü şekillerde başkalarınca yönetilen hayatımda...! Canımı sıksa da bu durum, beni asıl çileden çıkartan elimden bir şey gelmemesi, aslında gelmemesi de değil, gelememesi... Çünkü eğer elimde olan hakları kullanmaya kalkarsam, uğrunda ölümü bile göze alabilecek kadar çok değer verdiğim, sevdiğim bazı insanları hayatımdan çıkarmak durumunda kalacağım...

Mecbur bırakılmayı, muhtaçmışım gibi gözükmeyi, özgürlüğüm ve karakterimden tavizler vermeyi kendime yediremezken, yokluklarını hissettikçe daha çok üzüleceğimi bilmek herşeyi göze alarak restler çekmemi engelliyor...Çaresizlik kötü şey...
Bilemedim ne yapmalı, hatta buraya ne yazmalı onu bile bilmiyorum...

Dedim ya bir dengesizliktir gidiyor...
Şimdi çorba gibiyim, karışık, limonu biraz fazla kaçmış gibi ekşimsi, acılı falan... Yarın akşama un helvası kıvamına bile gelebilirim, tatlı, yumuşacık... İşte sırf bu yüzden hiç miadı bir kaç saat içerisinde geçebilecek bir yazı yazmamıştım, işte o da bu yazıdır, nedense gurur duydum!

Yine dağılacak bu yazı belli, yazdıkça keyfim yerine gelmeye başladı, hem yazmıyordum da uzun zamandır, başka türlü rahatlayamıyorum demek ki...

Neyse güzel olan şeylerden bahsedelim... Aklıma gelen tek bir şey var o da hala aşığım... Kullandığım cümleler, bir anlık bir bakış nasıl bir anda kaderim oluverdi kestirebilmiş değilim. Böyle özlemek olmaz...
Her bir araya gelişlerin sonunda evlere dağılırken, "hayatımda hiç bugün ki kadar mutlu olmadım ben şükür yaa!" düşüncesi her defasında nasıl yenilenip, yinelenebiliyor... Bunları da hissedebildim, aşk dediğimiz o tuhaf şeyin sadece mutsuzluk ve mide ağrısından ibaret olmadığını da görebildim ya, ölsem de gam yemem...

Sanırım insan gerçekten aşık olduğunda yada yaşadığı hayatın bir anlamı olmaya başladığında, sadece iş, ev, öylesine gezip tozmalar ve olsa da, olmasa da olur insanlarla vakit öldürmeyi bırakıp, hayatını rayına oturtmaya başlayarak, adam gibi bir yaşama sahip olmak istediğinde ancak kendi kendine bir yargılama süreci içine giriyor. Öyle bir dönemdeyim yeniden, hani geçen sene de aynı şeyi hissediyordum, kendimle tanışıyorum yavaş yavaş diye düşünüyor, herhangi bir durumda bunları düşünen ben miyim diye şaşırıyordum, o dönem, kendini işe vermiş ve kafasında kendi hayatı için tonlarca planı olan, tek başına ayakta kalmaya çalışan bir duygu ile tanıştım. Sevdim onu, fena değildi, en azından güçlü olabildiğini gördüm...

Şimdi ise aşık bir duygu ile tanışıyorum,hayatın, tesadüflerin, işaretlerin, sözcüklerin, bakışların, kelimelerin anlamını çözmeye çalışan...
Bir cevap bulamadım hâlâ, bir cevabı var mı, onu da bilmiyorum ama aşık olanı tanımak daha keyifli sanki, eğlendiriyor beni...
Herhangi can sıkan bir durumda kontrollü olmak için çabaladığını, kendine söz geçirebilecek raddeye geldiğini gördükçe, şaşırmıyorum desem yalan... Bir tek o değiştiremediğim adına cesaret dedikleri, ötesinde neler olabileceğini düşünmeden, gözünü karartıp bodoslama gitme huyu kaldı az buçuk törpülemem gereken,
onun dışında fena gitmiyoruz hani...
En azından daha güçlü, daha sakin... Daha mutlu, daha suskun...
Halbuki bendim hep en uçlarda yaşayan, bi haller oldu...

Neyse sevdim sevdim... Tek başına ayakta durabilen o hissiz, kendini kaya parçasına dönüşmüş gibi hisseden, güçlü kızı da sevmiştim ama atacağı her adımda iki kişilik düşünmeye başlamasından, "ben tamam, mutlu olurum ama ya "o"?" diyerek, bencil tarafını törpüleyen, o sivri halden çıkıp, daha uyumlu hale gelen bu aşık olmuş kadını daha çok sevdim...
Gerçi bu değişimler bitecek gibi değil, iki buçuk senedir, her sene farklı bir taraf keşfediyorum ama dilerim her değişim ve farkına varış, daha da yemede yanında yat kıvamına getirir de insan olmanın haklı gururunu yaşarım.. =P

Geçenlerde bir kitap geçti elime, öylesine sayfalarını çevirirken orada yazan bir söz takıldı aklıma, "Bazen kullandığımız cümleler kaderimizi oluşturur..." diyordu. Doğruluk payı oldukça fazla...
Yılbaşı gecesi ‘2009 berbattı ama 2010 benim olacak’ demiştim. Tabi bunu 2010'a girmemize 10 gün kala da söylüyordum. Tüm gece boyunca da bunu düşündüm, hatta 10'dan geriye sayarken "Allah'ım ne olursun bi borçlarımı kapatayım bir de aşık olayım!" diye dua ettiğimi bile hatırlıyorum.
Ve 2010'un yarısına gelmemize rağmen, ufak tefek çalkalanmalar dışında son 2 senedir hiç olmadığım kadar mutluyum...huzurluyum...borcum kapanmak üzere ve aşık oldum!...=)
Gerçek insanlar var etrafımda... O yürekten dileyerek söylediğim cümle gerçek oldu. Peki şimdi ne düşünmem gerekiyor?
Nasıl bir hayat yaşıyoruz?
Nasıl bir güç bizi ayakta tutuyor?
Huzur ve mutluluktan gelen bu sakinlik bana göre değil mi acaba?
Yazamıyor muyum? =(
Deliriyor muyum?
Neyse iyiyim iyi... valla...

Çok dağıldım özür... Aklımda 6-7 ayrı konu varken tek bir tanesine odaklanamamak ne fena, daha devam etsem nelerden girer, nelerden çıkarım ohoo...
Bi bakalım...

“Şimdi bir semt adı Vefa” demiş Sezen Aksu “Yol arkadaşım” şarkısında. Ne güzeldir o şarkı... Ama hiç güzel değil benim gördüğüm vefasızlıklar. Romantik kelimeleri hak etmiyorlar. Benim tanıdığım vefasızlar için semt bile değil vefa. Boza !
Üstüne biraz leblebi, biraz tarçın... Mayalanmış bir keyif. Oh...Bitti gitti.
Afiyet olsun...
Yazık...
Ama alıştım...

Neyse..

CHP mahalle kavgası eden koca karılar gibi sürekli, başbakamayınımız sevgili "recep"e laf yetiştirmeyi ve türlü komiklikleri bırakıp biraz icraate geçebilir mi acaba?
Baykal kendinden en çok bu yüzden bıktırdı! Hep bi çene, hep çene... İş yapmaya gelince? Yapma Kılıçdaroğlu halbuki gelmene ne kadar sevinmiştim.

Peki onu da geçtim,
Beyoğlu’ nda çılgın aşık vahşeti...
Aşık genç sevdiği kızın evini bastı, 2 ölü bir yaralı...
Karşılıksız aşk cinayeti...
Aşık olduğu kadını bıçakladı...
Aşkına karşılık alamayınca ölüm saçtı...
Kampüste aşk cinayeti...

Bu ne ya!!

Vahşetin adı oldu aşk. Cinayetler, kanlı bedenler, canilikler aşk diye anılır oldu. Vahşice katledilmiş insanları, ömrünün baharındaki genç kızları aşkın öldürdüğüne inandırmaya çalışıyor bize birileri. Bize birileri aşık olmayın sakın! diyor. Kimseye de yüz vermeyin ki aşık olmasın size. Aman ha göz göze falan gelmeyin, aşık etmeyin kendinize kimseyi. Ölebilirsiniz....

Pekiii... Neyse...
Ama ya bu?

Canlar gitti toprak altında. Ocaklar söndü. Çocuklar babasız, analar evlatsız, kaldı. Dokuz yüz lira için gömüldüler yer altına. Kömür bulaştı bütün bir milletin kalbine.

Alışmışız ama. Kadermiş bu. Öyle dediler...

Bazıları da toprağın üstünde ölüyor bu ülkede. Gün geçmiyor ki ay yıldızlı bayrağımıza sarılı bir tabut geçmesin önümüzden.

Olurmuş ama böyle şeyler. Yan gelip yatmak yeri değilmiş askerlik. Öyle dediler.

Peki tamam susuyorum... Zıpladım ordan oraya, biraz ondan, az buçuk bundan...
ben olsam okumazdım... =P
Nasıl da paylaşıyor insan isterse,
Nasıl da birmiş meğer hasretler,
Nasıl da mecburmuşuz sabretmeye,
Sevmeye...Öğrenmeye...