Salı

Botoks! =)

Ve tam 2 ay sonra yeniden döndüm mü demeliyim?
Döndüğüm bir şey yok aslında, hala kilit halde, aklımdan geçen binlerce şeyle mücadele ederek yazmaya çabalıyorum... ve yazamıyorum... Neden mi?
Aşık olmak fena şey, bir de üstüne aşık olarak kalmaya devam etmek daha da fena! Çıldırıcam! Sevgilim olacak zat üzmüyor ki beni döküleyim azıcık.
Yazamıyorum ya!
Ya-za-mı-yo-ruuuuumm!!!!

Yok yok şaka... ehe...
Sözüm yüksek mercilere, şaka yaptım Allah baba, gidişat muhteşem, yazamayabilirim sorun değil, yine de her şey için teşekkür ederim... =)
Bi de şarkı söliim mi?

Eskiden bambaşkaydımmm,herkes tamdı ben yarım,
Boşluklar hep dolar ya,yalnızdı benim yanım...
Bir gün aşka rastladım,sildim yeni başladımmm!
Bir omzum oldu sonundaaaa...
Ha haaaayyyy… Başımı yasladııımm...
Gözüm karaaa! kalmadı yara!!
Oldum renga rengarenk...!!
Bazen her şey sararıp solar,
Biz hep renga rengarenkkkk...!!

Dilimde o naaaĞğĞğmeleEr,
Seviyorum demeler...
Saçlarım hep boynundaaa
Ha haaayyy… Ne güzel kareleeerr... =)

Nereden başlasam acaba?

Zor değil mi normal olmak? Hiç olamadım da ondan soruyorum.
Hanım kız diyemedi kimse bana. Hanımefendi kadın da. Deseler daha mı iyiydi acaba? Şimdi bu soruyu anneme sorsam önce gözlerini devirir sonrada bir sürü şey sıralardı bana neden demedikleri yada diyemedikleri ile ilgili. Ama yanlış anlaşılmasın, hiç bir zaman ne büyüğüme, ne küçüğüme, terbiyesiz yada saygısız olmadım durup dururken... Hanımefendilikten kastım başka...

İnsanlar büyünce yaramazlık yapmamalı mı mesela?
Yoksa benim mi kafam ara sıra muzurluğa çalışıyor?
Önüne yanlışlıkla gelen topa koşup da şöyle güüüm! diye vurmak yerine, topu alarak binbir nasihat ile çocuğa geri atmak mıdır büyümek?
Tutmak mıdır normal olmak kendini, tutamamak mıdır insan olmak?

Kimsenin canını yakmıyorsa söylediğin, alt tarafı çatlak denecekse sonunda niye tutar insan kendini? Ve nasıl tutar her şeyden önemlisi.
Durmuş oturmuş olmak, yaşıyor olmaktan daha mı iyi yani.
Takdir etmiyor değilim yanlış anlaşılmasın. Ama nasıl beceriyorlar?

Kadın, erkek saçı hiç dağılmayan insanlar görüyorum ben.
Mıh gibi rujları bazı kadınların, çıkmıyor, dağılmıyor, bozulmuyor.
Çocuklarının hiç Barbie' lerini giydirmemiş, arabasını dütdütlememiş, hatta yerden oyuncak kaldırmamış gibiler. Ses tonları bile robot gibi, hiç viklemiyor. Karakterleri, yaşamları botokslu sanki. Ömürlerinde hiç küfretmemiş olabilirler mi? Pis demişler midir acaba gerçekten pis olmayan birisine?

Onların ajandaları var, sabah kurdukları saatleri, değişmeyen yaşamları.
Ben saate rağmen her gün geç kalkıp gözlerimi ancak yüzümü yıkayınca açabilirken - ki oraya gidene kadar birkaç morluk edinirken oramda buramda, onların zıpkın gibi yataktan kalkıp yüzlerinde gülümsemeleri ile güne başlamalarına özenmiyor değilim.

Ama; insanın her şeyi onaylanınca yaşadığını anlayabiliyor mu,
ben varım diyebiliyor mu merak ediyorum?
Ev ekonomisi dersi kitaplarından çıkmış olmak ne kadar hayata dair?
Gizli saklı değil, bağıra bağıra bu yanlışsa benim yanlışım demek daha mı yanlış? Kızdığında söylemek, espriyi karşındakine değil de gelişine göre yapmak, sevmediğin kuralları yıkmak, duygularını ne derler demeden söyleyebilmek, bazen pot kırmak ama bunların hepsinin sen olduğunu, kötü niyetli olmadığını bilmek?
Seni sevenlerin de bunları bilerek sevmesini istemek?
Seni sevmek isteyenler için daha dürüstçe bir kendini sunma değil midir bu?
Yada yanlış mıdır bilmek istiyorum?

Her zaman mutluyum bu durumumdan diyemem. Kendim olmaktan, bunu saklamamaktan, kasılmamaktan ve kasmamaktan, nasılsam öyle gözükmekten memnunum fakat kendi çıkarlarımı köşeye atıp herkes için tetikçi olmaktan yoruluyorum bazen.
"Of ya bu da söylenir miydi!" demekten de.
Şemsiye kullanamamaktan da muzdaripim mesela... Babam her yağmurlu havada evin içinde peşimde şemsiye ile koştursa da kullanamıyorum, ıslanmak daha güzel...
Taktik falan bilmiyorum mesela, bu durumdan da pek hoşnut olduğum söylenemez, öğretebilecek biri varsa yardımlarını beklerim, nasıl olsa bu blog'u okuyan pek çok kişi ile konuşuyorum, mutlaka aranızda bir iki birşey bilenleriniz vardır, çünkü bazen kendimi ifade edebilmek çok yorucu oluyor... Bende etmiyorum zaten...
Ne taktiği dersen, akıllı kadın taktikleri mesela...
Akıllı mıyım, evet! Ama taktiksiz akıl ne işe yarar bilmiyorum.
Kontrolsüz güç güç değil midir sahiden? Bilmem, fazla da irdelemem.

Normal olmak taktire şayansa da, anormaller renklendiriyor dünyayı. Veya kendini tutamayan ve en azından kendini özgürce yaşayabilen insanlar.

Yani diyeceğim şudur ki; ey normal insanlar bu normallik değil, botokslu yaşam, bırakın bu işleri, kendiniz olun gerisi sağlık olsun, sağlık da olduktan sonra koyverin gitsin... der! bu konuyu da burada bitiririm... =)

Ne düşünüyordum nereye geldim yine...

Bu yazıya başlarken "Aşktan mı girsem yeniden..."diye düşünüyordum, sonra bir daha düşündüm "ne kaldı ki dileyebileceğim yada özlemini çektiğim" diye...
Belki de bu yüzden yazamaz oldum, ne dilediysem hepsi kabul oldu işte.
Çok seviyorum...Seviliyorum... Bu yüzden daha da bir şey istemiyorum, bu durum böyle devam etsin yeterli...

Bundan sonrası içinse, "nasıl biliyorsa öyle gelsin hayat..." diyor, altı aydır yaptığım gibi akışına bırakıyorum... Dünyanın en muhteşem sevgilisi olan, ona sunduğum sevginin her zerresinin kıymetini bilen bu adam, benim hayatımdan çıkmak istemediği müddetçe, bende çıkacak her sorunla seve seve savaşabilirim...
Ama çıkmasa da olur... =)=)

Ne güzel de demiş Murathan Mungan, "Sevmeye yetmez herkesin kalbi..." diye.
Yetmiyor hakikaten çoğu zaman, bulunca korkup kaçanlar bir yana bir de hoyratça harcayanlar var onlara sunulmuş olan sevgiyi...
Bu sıralar en çok rastladığım insan türü "hayal kırıklığına" uğramış mutsuz bakanlar... Sevginin kıymetini bilene nadir rastlanır oldu biliyoruz...
"Neden?" diye sorup da düşündüğüm zaman binlerce cevap var verilecek fakat yine de hiç bir bahane, hiç bir cevap, bir güveni yok etmeye, hesapsız kitapsız sana uzatılmış olan bir sevgiyi hoyratça harcamaya, seni hayatına almak için sonuna kadar açılmış halde bekleyen bir kalbi zedelemeye değmiyor gibi sanki...
Sevmek büyük işidir, küçükseniz sevmeyin diyesi geliyor insanın...!

Kötü şeydir hayal kırıklığı...
Neyse bir daha ki yazıya buradan devam ederim...
Hoşçakall...
Nasıl da paylaşıyor insan isterse,
Nasıl da birmiş meğer hasretler,
Nasıl da mecburmuşuz sabretmeye,
Sevmeye...Öğrenmeye...