Perşembe

Ben mi? Kıskanç mı? Yok canım...

Az kaldı, şimdi yangın var diye bağırıcam!
Nasıl buluttan nem kapıyorum!
Yok söyleyemem de bu kadar saçma sapan bir şeyi, sonra adam bana neresiyle gülsün.
Liseden bir arkadaşımı aradım gecenin 4'ünde, duramadım ama napıyım!
Neyse allahtan işteydi, uyuyormuş ama uyandırdım sanırım bi miktar,
hem zaten işte uyunur muymuş canım...lala...ehe...

-ya ben saçma sapan bir şeye taktım pınar olacak gibi değil, o kadar saçma ki saçmalığını bildiğimden söyleyemiyorum da! çattladımm..!!

-Ne oldu be bu saatte de bakam?

-bıdı bıdı bıdı...

-ahhaaha ay duygu çok saçmaymış hakikaten, sakın söyleme, senin sinirlerin bozulmuş adet mi olacaksın?

-evet ya lanet olsun! kıkır kıkır kıkır kıkır =)

-Ondandır ondan, yoksa olmaz böyle hahahahaaayy çok komikmiş saçmalama. Yiğit özgürün hunili bütün karikatürlerini sana armağan ediyorum ne delisin hahaha...

-oh iyi, saçma yani, tamam oh çok rahatladım, allahımm imdat valla hakim olamıyorum! ehehahah...

-dur dur bak yarın görüşelim bol bol konuşuruz....
Diyip sözleşerek kapattık telefonu, of iyi ki var... Ama ya bir de hak verseydi bana?
Canım mertomm... Bitanecik, çilekeş sevgilim, çileğimmm, aşkların en güzeli...
Vay ki vay haline... =) İlişkime balta vuracak bu muhteşem krizi önlediği için arkadaşıma sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum... valla çok rahatladım...

Ama cevabını bulamadığım sorular var,
Kıskançlık neden gelip yapışıverir insana acaba?
Karşındakine mi güvensizlik?
Ne kadar çok seversen o kadar çok mu kıskanıyorsun?
Ya da kaybetme korkusu mu?

Bulamıyorum...

Kaybetme korkusu?
..... bilemedim, çok dillendirmek de istemiyorum ama içimdeki sevgi bununla birleştiğinde çekilmez bir hal alıyorum kabul. Nasıl törpülerim, şu durumu nasıl aşarım bilmiyorum ama evre evre gidiyorum sanki... Aşıcam yakındır.
En azından gerçekten kıskandığımda belli etmemeyi, ufak tefek kıskançlık oyunlarıyla eğlenmeyi, uzatmamayı öğrendim, o en ufacık şeyi kıskanıp kıyametler koparan tarafı törpüledim. Anında gemiler yakan, ortalığı birbirine katan kızı da ortadan kaldırdım. Şimdi tek sorun ilişkime, sağlamlığına ve sevgisine güvenerek bunu yok etmek...

Nasıl?
Bilmiyorum... Daha doğrusu nasıl yapacağımı bilemesem de, ne yapacağımı biliyorum, önemli sayılır... =)

Belki de ben Allah'tan belamı istiyorumdur. Hiç bir sıkıntım yok, borçlarım bitti, babamla ara sıra olan ve artık olsun da eğlenelim diye baktığım dalaşmalar dışında evde bir problem yok, dünyanın en muhteşem erkeği benim sevgilim...
Hem dün akşam üstünden itibaren bugün de dahil otuz saat boyunca beraberdik ve son on yıla damgasını vuracak kadar güzel bir vakit geçirdik... Ama anlatmam... =P
Neyin derdindeyim hırrr...
Bu adam beni seviyor...
Seviyor seviyor...
Hissediyorum ben, biliyorum... Seviyor...
E daha ne daha??
Ne istiyorsun daha be kadın!!?
Yumurtalıklarımdan beynime giden yolda bir arıza söz konusu, bunu bilir, bunu söylerim... Fena...

Neyse, bugüne kadar nasıl su akar yolunu bulur, böyle çok güzel, böyle de gitsin dediysem, yine bekleyelim su aksın yolunu bulsun... bu biiiir...
DYG şu alıngan ruh halinden ve dengesizm akımından kurtulup tekrar bana geri dönsün tek ricam bu. bu da iki...
Yoksa bu aralar ayar oluyorum kendilerine, çok sıkıldım...

Geçiyorum...

Demiş ki Gandhi,

“ Söylediklerinize dikkat edin düşüncelerinize dönüşür. Düşüncelerinize dikkat edin duygularınıza dönüşür. Duygularınıza dikkat edin davranışlarınıza dönüşür. Davranışlarınıza dikkat edin alışkanlıklarınıza dönüşür. Alışkanlıklarınıza dikkat edin değerlerinize dönüşür. Değerlerinize dikkat edin karakterlerinize dönüşür. Karakterinize dikkat edin kaderinize dönüşür.”

Yok, öyle zaten biliyormuşum da hayatımı bu söz üzerine kurmuşum gibi bir tavır takınmayacağım. Ama okuduğumdan beri aklımdan çıkartamıyorum.
Gelişi güzel düşüncelerimi, sorgulamadan oraya buraya fırlatıp attığım duygularımı, hayatıma mıhladığım alışkanlıklarımı, "ben buyum değişemem!" diyen beni bile hizaya sokuyor bu söz.

Hepimiz bir şey üstüne oturtmuşuz hayatlarımızı. Kimileri aşk, kimileri para, kimileri eğlence, kimileri çocuk, kimileri aile, kimileri ego, kimileri seks, kimileri keyif, kimileri görüntü. Ortaya karışık diyen de var ama mutlaka biri gelip ötekisinin üstüne çıkıyor. Gene de esaret olmadıkça problem yok. Ama ya varsa?...

Sağıma baktım; satılık hayatlar gördüm, satılık bedenler. Kadın, erkek. Üstelik fark ediliyor. Fark edilmemesi mümkün değil. Fark edilmeli zaten, çark dönmeli. Bazılarına eğlence olsalar da, bazılarına tiksinti, bazılarına acıma hissi verseler de kendileri isteyene kadar, onları kimse ama kimse kurtaramayacak.

Soluma baktım; bazılarının ruhları satılık. Dünya malına!
Bugün dünyadan göçseler geride bırakacakları isim kendi isimleri değil, gardroplarındaki koca koca markaları bırakacaklar sevdiklerine.
Sevdikleri başka bir şey varsa tabi... Onları da başka kimse kurtaramayacak ta ki marka adlarını bilmenin, onları ne olursa olsun giymenin, son model spor bir arabada saç savurmanın, sadece piyasa yapmak için bir yere gitmenin onlara ne getireceğini daha doğrusu ne getirmeyeceğini anlayana kadar...

Ha kabul, bütün bu düşündüklerime rağmen, para da, statü de, isim de hatta itiraf edeyim bazen marka da önemlidir. Ama dünyadaki en önemli birinci şey, onlara nasıl sahip olduğundur. İkincisi ise onların mı sana, senin mi onlara sahip olduğu...
Galiba şu sıralar fazla gözüme çarpıyorlar, bazen üzülüyorum o topluluğa, bazen kızıyorum hatta bazen de acıyorum ama bir türlü ısınamıyorum...

İster miydim o derece gamsız olmayı?
Düşünmeden, görmeden, kendimden başka hiçbir şey ile ilgilenmeden, sadece dışarıda ki insanlar tarafından görüntümün nasıl olduğunu dert ederek, milyarlık bir çanta ve ayakkabılar ile çok pahalı ve bilindik mekanlarda oradan oraya salınmayı?
Eh isterdim... En azından sabahın 5'inde onların derdi beni germezdi... =P

Ama farkında olabilmek, yaşanılan en basit anın bile bir daha geri gelmeyeceğini bilerek, tadını çıkararak, nerde yada ne durumda olduğuna bakmadan sadece yaşadığını hissetmek daha güzel değil midir...?
Sevgilimle bi dalaşıp bi oynaşarak yediğim sandviçin tadı hiç bir yerde yok... Alışverişe çıkıp, o bir şeyler denerken "Bu gömlekle rahat edemiyorum şunu alayım bari bugünlük idare etsin beni" diye düşünerek üzerime geçirdiğim bluzun kasada sevgilim tarafından alınmasından sonra o bluzun kıymeti milyarlık elbisede bile yok...

Sanırım hayatını aşk üzerine oturtmuş insan kısmındanım ben, ne yazsam, nerden başlasam dönüp dolaşıp ona bağlanıyor...
Yapılacak birşey yok, Yaşasın Semra kaynana! bende Aşıkım!

Demem o dur ki, değerli olan insan olarak kaliteli olmakta... Fazla rüzgar yapmaya gerek yok...

Şu sıralar çok yazmıyorum farkındayım ama sürekli yazdığım bir yer var. Kafamın içi. Hergün, her saniye yeni bir yazı. Beni bile bıktıracak kadar. Hava karışık, su karışık, ülke karışık, her yer karışık. Hiç eksik kalır mıyım?
Ben hepsinden karışık. Neyse zaman... Zaten uykum da geldi...
Kendine gel dodo!
Kendine gel insanoğlu!
Son sözüm sana,
Bu evrende bir tozsuuuunn...
Tarih seni unutsunnn...
Nasıl da paylaşıyor insan isterse,
Nasıl da birmiş meğer hasretler,
Nasıl da mecburmuşuz sabretmeye,
Sevmeye...Öğrenmeye...