Cumartesi

öf!

Sıcaklarla başım dertte şu sıralar bir de kendimle…
Nerden geldi yapıştı üzerime bu tatsız, tuzsuz, alıngan, sıkıntı karışımı acaip haller… Üzüntüsünü, derdini içine atan bir insan değildim ki ben, belki bu yüzden bu kadar keyifliydim, o an söylerdim ve biterdi. Şimdi? Konuşmaya, anlatmaya halim yok… Arkadaşlıklarımı sorguluyorum, dostum saydıklarımın, ilk sıraya koyduklarımın hayatlarında nerede olduğumu gördükçe… İnciniyor muyum? Sanırım evet… Ama alışma meselesi, zamanla geçecektir.

Yine kendimle tanışıyorum, bu sefer öğrenmediğim yerden soruyor hayat, çalışıp öğreneyim diyedir, çalışıyorum… Zor oluyor, algı sistemim bu tarz ani değişimleri geç idrak etmekte ısrarlı. Üstelik cevabı bilenlere sorduğumda, hepsi ayrı şık seçiyor. Kimsenin faydası yok başkasına. Kimsenin cevabı “bana” benzemiyor... Bu yüzden yine kendi başıma halletmek zorundayım. Üstelik nereden ve nasıl başlayacağımı da bilmiyorum.

Tuhafım işte, Geldiler denir ya hani, benden iyice gittiler galiba. Uykum var uyuyamıyorum, açım yiyemiyorum. O kadar bozuldu ki ayarlarım, ben olmak istiyorum olamıyorum. Dönemiyorum bir türlü fabrika ayarlarına! Bilsen ne kadar kızgınım. Kızmaktan yorgun düşecek kadar...

Gidiyorum bu hafta ortası, güzelce bir tatil yapıp, uzakta olup kafamı dinlemenin tam sırası. Doğru cümlelerle, sakince konuşabileceğim zaman ancak açılırım. Başka türlü yine suçlu ben olurum, üstelik haklıyken… Çünkü sivridir dilim biliyorum, lanet huy!


Ama konuşsam da pek işe yaramayacak sanırım, neden mi?
Zormuş özür dilemek, öyle diyorlar.
Neden zor olsun yanlışını kabul etmek? Ne zaman erdik hep beraber, topluca?
Özür dilerim ben, vazgeçtiklerimden.
Ve özür beklerim vazgeçirildiğim için.

Gittiğim tatilden dönerken umuyorum, Sadece “ben” olacağım...Değişmeden, değiştirmeden, korkmadan, severek ve kıymetlerini bilerek benim olanların...
Şu en zor çekilebilir olduğum zaman da biraz olsun yüzümü güldürmek için uğraşan ve sürekli alttan alan sevgilimin, uğur böceğim, tek dostum olan kardeşimin, gökyüzümün, denizimin… onlarla devam ederim kaldığım yerden, öncesini ve ötesini pek düşünmeyerek...
Onlar da beni sevecek döndüğümde eminim, üstelik “sadece” ben olduğum için...

Gidiyorum yine, halbuki alışılmış bi durum olmalıydı benim için ama gitmek zorunda bırakıldıkça kalbim kırılıyor daha çok, ne tuhaf...

Savaşamayacak kadar yorgunum. Nefes alamayacak kadar. Yalan söyleyemeyecek kadar. Konuşamayacak, anlatamayacak kadar...

Yokum bir süre...

Değiştirildiğim beni, geri getirene kadar...
Nasıl da paylaşıyor insan isterse,
Nasıl da birmiş meğer hasretler,
Nasıl da mecburmuşuz sabretmeye,
Sevmeye...Öğrenmeye...