Cuma

Bazen Susarsın...

Kadınlar ne ister? Ne bileyim ne ister, ben hala kendimi çözebilmiş değilim ki, yeryüzünde ki tüm benim gibi, bilinmeyeni oldukça fazla olan tuhaf cinslerin ne istediğini bileyim. Ama güzel filmler izlemeyi sevdiklerini biliyorum... Özellikle de içinde Mel Gibson varsa... :) Çocukken evlenecektim ben aslında onunla ama sonra işte, kader, kısmet... Olmadı, yaşlandı, alkolik falan oldu, vazgeçtim... :)

Önce "Açık Deniz" isimli bir film izledim, bir dalış ekibiyle beraber okyanusta dalmaya giden bir çiftin, ekip tarafından okyanus ortasında unutularak geçirdikleri yirmi dört saat anlatılıyor.Sonunu söyleyeyim mi? Yok neyse belki izlersin... :) ama ben gerile gerile bi hal oldum ve balıklardan bir kez daha nefret ettim. Manasız hayvanlar, korkuyorum kendilerinden. Şimdide "Kadınlar Ne İster"'i izliyorum. Tesadüfen başlayışına denk geldim, seviyorum bu adamın filmlerini ama özellikle "Cehennem Silahı" serisini, her birini sanırım en az 3-4 kez izlemişimdir. Bıkılmıyor. :) 

Neyse başka şeylerden bahsedelim, yazasım tuttu işte öylesine....
Ne diyorduk? Güzel filmler izlemek keyiflidir mesela... 
Sonraa...Benim gibi içkiyi çok nadir ve öylesine bir duble keyiflik içen biriysen, kırk yılda bir canın bira çektiğinde, hiç umudun olmamasına rağmen dolabı açtığın zaman, köşede saklanmış bir bira ve tezgahın üstünde bir tuzlu badem pakedini görmek o filmden, bu yazıdan, şu andan alınan keyfin tavan yapmasına sebep oluyormuş, bir biranın bana böyle hissettirebileceğini  hiç düşünmezdim... Hava harika, dışarda yaz yağmuru, saat 20:30'a kadar evin işlerini halledip üzerimde pijamayla bir o koltukta, bir bu koltukta yayılıp durdum,  21:00 gibi bir duş alıp çıktım nasıl güzel bir yağmur yağıyordu, barakaya geçtim, teyze ve anneanne ile oturup sohbet ettim, bi kahve içtim, sonra  sevgilim ve arkadaşlarıyla beraber bir saat kadar batak oynadım, eğlendim, 23:45 gibi eve geldim. Şu iş durumlarıyla ilgili çıkan pürüzlerden ve belki de ilişkimle ilgili ufak tefek sorunlardan dolayı biraz keyifsizim, canım hiçbir şey yapmak istemiyordu iki gündür ama bilmem iyiydim bugün.... 

Aslında “Aşk barbunya pilakisine benzer, çok yersen…” gibi aşk yorumları yapamam ben, yapsam da okur dediğim insanlar okumaz.  Ama bu dünya üstünde, erkekler dört kadın alsın, biri de ben olayım! diyen birileri varken, ey aşk diye aşktan bahsetmek öyle zor ki.  Şeytan diyor ver pilakinin tarifini!

Aşk, olmak istemeyeceğimiz kadar saçma, ağlak, acılı, sancılı,feda edilebilir, hatta bazen edilmesi gereken, yalan, dolan, hastalıklı bir his gibi gelebilir.  Dünya üstünde zaman zaman böyle hissetmeyen tek bir kişi yok inanın.  Ama aşkı kötüleyen, hatta inkar eden herkes  bilir ki, güneş bulutların arkasına  saklansa bile ordadır.  Bir gün yerinden çıkıp, gözlerinin içine kimseyi umursamadan dolunca, ister kısarsın gözlerini, yada inatla açarak, kör olmayı bütün kalbinle isteyebilirsin. Fazla seçenek yoktur yani, benim bildiğim. Ya bakarsınız çıplak gözlerle ya da korursunuz kendinizi, sakınırsınız parlaklığından.  Ama iki seçenek de aşkın varlığını inkar edemez. 

Ve en açık görüşlü görünen insanlar bile bilir ki; aşk paylaşmaz!!  Kıskancım sanırım, bu his sinirimi bozuyor... moralimi de... :) ama kontrol altına almaya çalışıyorum. Şimdilik başaramasam da çabalıyorum en azından. Yine de insanın kokusuna doyamadığı bir sevgilisinin olması güzel şey... Sanırım şu anda tek destek o... Şimdiki bu laçka halimin, tek neşesi, tek yüzümü güldüreni o... Çünkü buraya yazmaktan başka, tek kelime konuşasım yok. Birşeyler artık yoluna girsin, bir yerden düzgün gitsin bende yolumu görebileyim istiyorum. Ama bekledikçe sıkılıyorum, hayal kırıklığına uğradıkça hevesim kaçıyor. Bu yüzden bu aralar böyle bir enteresan haller. Düşünceli, kızgın, sakin, sessiz... 

Belki yorgun hissettiğimden, belki ufak ufak şeylere fazla incindiğimden, belki fazla abarttığımı düşünüp kendimi bir şekilde kontrol altına tutmaya çalıştığımdan ötürü müdür bilinmez. Bu aralar bir şeyleri içime atıyorum. Susuyorum. Bana göre olmadığı halde yapıyorum hemde... Rahatsız ediyor... Ama bazen susarmış insan... Çok kırıldığından mı, çok yorulduğundan mı, sesine acıdığından mı, kelimelerine sarıldığından mı, sağır kulaklara konuşmak ağır geldiğinden midir bilmem. Ama susarmışsın bir gün.  Konuşmak biraz da çocukluktandır.  Bıcır bıcırdır çocukluk.  Bizi aniden büyüten nedir bilmem ama gün gelir susarsın işte.  Belki anlatmaya mecalin, anlamayana tahammülün kalmadığından.  Ya da anlayan zannettiğinin balık gözlerini yakalamışsan en basit cümlende. Hayal kırıklığından falan... Susarsın...

Ta ki suskunluğun bir şey ifade edene kadar.  
Ta ki konuştuklarını değil, sustuklarını merak edene kadar birileri...

Sustum işte bende.  Bir nedenden ya da bir sürü nedenden dolayı.  Sesim konuşmuyor benimle de.  İçimdeki onca bağırış çağırışa rağmen…Öylesine, havadan, sudan, geyiğine belki... Ama dertleşmeye mecalim yok. Suskunluk duyulur mu acaba?

Ya da belki çok ses yapmışımdır dünyaya!  
Bir sürü lak laktır evrene umarsızca dağıttığım!  
Kulaklarımı dinlendiriyorumdur sesimden!
Bilmiyorum işte…  Bu gecelik böyle olsun. Gelirim yine fıkır fıkır. öptüm.

Hiç yorum yok:

Nasıl da paylaşıyor insan isterse,
Nasıl da birmiş meğer hasretler,
Nasıl da mecburmuşuz sabretmeye,
Sevmeye...Öğrenmeye...