Salı

Bildiğin yazamıyorum!

Saat sabahın 08:14'ü! tabii ki bu saatlerde uyanmıyorum, hiç uyumadım, kafamda bir sürü şey dönüyor, yataktan çıkıp yazmak için 4 kere hamle yaptım bir türlü kalkamadım üşengeçliğimden, uyumak ve en azından öğlen uyanmak mı, yoksa uyumamak mı ve öğle vakti bastıran uykuyla akşama kadar uyumak mı arasında kaldım resmen, hala her an bırakıp yatabilirim gibi geliyor ama bu notları buraya almazsam hepsi aklımdan silinecek, çünkü tüm ses kayıtlarım telefonumla beraber gitti. O kadar çok şey yazmak istiyorum ki, bir de sabırsızım, hepsini aynı anda yazmak istiyorum çünkü artık sığmıyorlar bana, o yazmak istediklerim yüzünden yeni kayıt alamıyorum hafızama! hepsi birbirine karışacak diye. ve hala şu word belgesini açıp yazmaya karar verdiğimde, havadan sudan öylesine şeylerden bahsediyorum nedense! bu da işte benim parmaklarımı ve beynimi serbest bırakmamla alakalı. istiyorum ki akıp gitsin parmaklarım, ne istiyosa onu yazsınlar ama diğerleri kalıyor. galiba diğerlerini gerçekten sırasına oturtup, kurgulamam gerekiyor, öyle düşündüğümden kasılıp yazamıyorum.

Mesela çok enteresan, kavgalar ve bir sürü olayla dolu bir tanışma hikayesi var, şimdi ikiz çocukları var anlatacağım çiftin.okuyunca bayılacaksınız.

Sonraa, beni en çok etkileyen, hala düşündükçe ve uzaktan takip ettikçe, bir süre önce biraz müdahale de bile bulunmak zorunda kaldığım, 17 yaşında bir genç kızın kazayla hamile kalışının hikayesi var ki, gerçekten insan inanamıyor...hayat diyip geçiyorsun. yargılayıp,büyük konuştuğum ne varsa başıma geldi,herşey insanlar için diyerek karşı tarafa destek oluyorsun ama yüreğini çimdikliyor birşeyler...

Bir taksiye bindim, taksici bu ara sıra denk geldiğimiz, çok konuşan taksici amcalardan sağolsun. ilk başta normal konuşmalarla başladık, sonra bana nasıl taksici olmak zorunda kaldığını, neler yaşadığını bi anlattı ki, bildiğin telefonu ses kaydına aldım, gözlerimi belerttim, tek kelime etmeden dinlemeye başladım. onu nasıl yazmadan durabiliyorum anlamıyorum.

Bir iş yeri devretme hikayem var ki, bildiğin yedi sekiz sene hapis yatmaktan babam ve kocam sayesinde kıl payı kurtuldum, zaten iş çevirmeyi hiç beceremem, hele detaylı işlerse, hiiiç... ve her zaman ki gibi elime yüzüme bulaştı. Hep böyle direklerden dönmüşümdür zaten, allah baba sonumu hayretsin ne diyeyim, onu da yazacağım bir ara.

Eh mayıs ayından temmuz ayına kadar süren ve maalesef sonrasında durulmak zorunda kalan, arkamızda 6 gencin ölümünü, yüzlerce kişinin yaralanmasını bıraktığımız bir gezi parkı protestosu var -ki bugün ölemem, merti bugün son kez görmüş olamam ne olur allahım diye yalvararak, gerçekten son günüm olduğunu düşündüğüm çok nadir ve inanılmaz günler yaşadım.

bir hikaye yazmaya başlamıştım yıllar önce, sonra işe başlayınca vakitsizlikten tamamen rafa kalktı, ona başlamak istiyorum... ve daha bir sürü şey. Şimdi bunları yazana kadar birinden birine bile başlayabilirdim ama yazının bir zamanı var... zamanı gelince o bana kendini yazdıracak biliyorum da acele ediyorum işte, neyse notlarımı aldığıma göre yatayım artık. Gerçi her gün bunlardan birini bugün yazayım diye uyanıp akşama kadar saçma sapan bloglarda gezinip, saatlerce kitap okuyup, yemek yapıp yatıyorum ama gece gündüz yazı yazma planlarıyla yatıp kalkıp hala iki satır yazamadım ya ona yanıyorum. Neyse biraz zaman geçsin bakalım ne zaman hangisi yaz beni diye beni yerimden fırlatıcak. Kahve yapayım en iyisi uykum kaçtı...

Pazartesi

Valla Evlenmişiz!



Mertomm ne de şaşkındık 1 sene 3 ay önce bu gün bu saatlerde,
Sen beni üzerimde ki gelinlikle sabahın dördünde fındıklının o yokuşunda evin anahtarını almak için kovalayıp, son anda yetişen gruptan dayağını yedikten sonra, evimizin kapısından girip o düğün hengamesini ardımızdan bıraktığımız için mutlu, bir o kadar yorgun şekilde birbirimizin suratina ne de şaşkın bakmıştık.

Şimdi bir koca yıl, üç ay geçirmişiz aynı yastıkta, 455 gün, 15 ay kocca koca... Ben bir iş yeri eskittim sen bir araba bu arada. Peşimizden evlenenler, nişanlananlar geldi. Çocuk haberleri ile mutlu olduk bizden önce evlenenlerin, belki imrenmişizdir bile onlara. Hem şu anda bu düşünceden korkup, hem de ne kadar güzel olabileceğini düşündük beraber, sonra bi vazgeçtik, bi sırıttık, bi aman yok yok diye düşüncelerimizden kaçtık, bi göz göze geldik yine sırıttık… neyse ki şimdilik hala şu baş başa çift olmanın tadını çıkarmaktayız…

Sayısız film izledik sıkıcıydı çoğu geçtiğimiz senenin filmlerinin. Sayısız şişe boşaldı, binlerce bardak çay içildi, yüzlerce kez “oyyy” dediğimiz sofralar kuruldu yuvamızda..  Hoş sohbetlerle, kıyasıya ps yarışmalarıyla, dedikodularıyla, bi dolu dostu ağırladık, hatta daha bir çoğunu ağırlayamadık henüz. Ben yavaş yavaş öğrendim, yemek yapmayı, temizliği, sen söylendin, ben kızdım, kızdıkça hırslandım, hırslandıkça bir sürü şey öğrendim, evin düzenini oturtunca gururlandım kendimle. Yapabildikçe de şaşırdım, sonra annemden binlerce kez özür diledim, ailemi özledim ilk defa evlendikten sonra, hatta daha bir sevdim hepsini, herkesi ayrı ayrı. 

O kadar çok şey öğrendim, o kadar çok şey anladım ve bugüne kadar söylendiğinde saçma gelen o kadar çok şeye hak verir oldum ki, ağzımdan çıkan tüm o büyük kelimelerin havada uçuştuğunu gördüm... Yaşamadan bilinmiyor bazı şeyler, tecrübelerin yol göstermesi yeterli olmuyormuş işin içine girmeden. Allah bilir hiç birşey öğrenmemişimdir daha aslında... Korkuyorum ama biliyorum ki sana da, bu yuvaya da değer. Tecrübedir der geçeriz. Geçiririz, ne olursa...

Gerçi güldük de çok, arada kızdık hayata, kendimize, birbirimize, üzüldük, sinirlendik, yorulduk, biraktik. Sonra hep barıştık…hep sarıldık…başımıza gelen sıkıntılarda aslında birbirimize ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu ve el ele verince nasıl da üstesinden geldiğimizi görünce gururlandık… Ağlancak halimize kahkahalarla “ah kafamıza…” diyerek gülüp durduk çoğu zaman,en güzel anlardı belki, üzülmekle karışık o "bu halimiz ne yine, bi burnumuz çıkmaz mı b.ktan" düşüncesi ile gelen sinir bozulmaları ve bunu en güzel şekilde gülerek karşılamalar.

İşin özü paylaştık şu bir seneyi, hem de her anını, sonuna kadar. Çok iyi yapmışız be Mertim. İyi ki evlenmişiz, iyi ki nasıl olması gerekiyorsa öyle olmuş herşey. Tek bir saniyesini bile değişmem, keşke şunu da şöyle yapsaydık diyemem, başımıza her geleni hakettik belki bilirim ama çok da eğlendik, iyi ki iki ayağımız bir pabuca girecek kadar hızlı karar vermişiz, beş kuruşumuz yokken, bir anda, kimselere söylemeden ev tutup ortalığı ayaklandırmışız, iyi ki herşey alelacele olmuş…Ne güzel olmuş….

İnsan sevgiliyken tam olarak tanıyamıyormuş birbirini… Aynı evin içine girince çok başka oluyormuş herşey, zor, sorumluluk dolu, alışması zaman alan, çok zorlu bir süreç geçti… Belki de en zoru geçti… Ben tanıdığım bu adamı eskisinden daha bir çok sevdim, uyurken sarılmak istediğinde bir anda bütün vücudumu üstüme attığı için nefes alışım kesildiğinde sinirlensem de, yorgan çekişmesi yaparken deliye dönsem de, etrafa çoraplarını adeta izini bırakır gibi bıraktığında söylene söylene toparlasam da, eve gelişini, merdivenden sırıtarak çıkışına aşık oldum, sıkıştığımız zamanlar da çözümler bulmaya çalışırken hararetle “öyle de yaparız, böyle de olur, hallederiz be aşkım!” diyerek bir anda sarılmalarımızı çok çok sevdim… Evimize ufacıkta olsa bir çerçeve, herhangi değişik bir şey aldığımızda onu nereye koyarsak daha güzel olur diye karar veremeyip bütün evi dolaştığımızda ki heyecana bayıldım. Sabah kahvaltılarına, evi döndürmeye çalışmalarımıza, iyi bir takım olmamıza ve bize tekrar aşık oldum.

Yaptığın tüm fedakarlıklar için, ara sıra kızsam da beni bugüne kadar ciddi boyutlarda hiç üzmediğin, mutlu olmam için elinden gelenin fazlasını yaptığın için, beni bu kadar çok sevdiğin için çok teşekkür ederim…

1 sene 3 ay geçmiş, çok değil bir evlilik için belki ama o kadar sıkıntılı ve zor zamanlar geçirince, girdiğimiz bu savaştan galip çıkmış gibi hissediyorum, herşey daha da güzel olacak, tamamen “oh be!” diyeceğimiz zamanlar çok yakın biliyorum ama yarattığın mucizeleri, bir evin tüm sorumluluğunu alıp, bana, eve, her yere bölünmeye ve kimseyi kırmamaya çalışmanı görmezden gelemediğim için yazıyorum bu yazıyı… 

Seni çok sevdim ben, iyi ki sevmişim. Aldığım tüm ani kararlar hep pişmanlıkla son bulsa da, sanırım yaptığım tek doğru bu oldu.  Yaşadığım 4 senenin hiçbir anını, dünyalara değişmem ama şu son bir seneyi unutmam mümkün değil… Dilerim en kötüsü bu olsun.
Teşekkür ederim kirpik herşey için, seni çok seviyorum.
Nasıl da paylaşıyor insan isterse,
Nasıl da birmiş meğer hasretler,
Nasıl da mecburmuşuz sabretmeye,
Sevmeye...Öğrenmeye...