Cuma

Pirinç ile 28.hafta...Aylavyu Vuran Patiler!

Ne kadar uzun olmuş yazmayalı. Selamlar olsun...
Bu yazı biraz uzun olabilir kusura kalmayın :), o kadar çok şey var ki yazacak...
Bugün itibari ile 28. haftada, koca bir göbek, kaburgaya girmiş bir kafa, leğen  kemiğim civarlarında kıpırdanan parmaklar, acıyla karışık gıdıklanma hissi, üçlü sektirmeler şeklinde gelen tekmeler, şişmiş ayaklar, kalçamda nereye oturacağımı şaşırdığım bir siyatik ağrı ve yanan hatta ağzımdan alevler çıkartabileceğim bir mide ile burdayım. Bunlar pek problem değil bir şekilde idare ediyoruz da, hani o bıçakların altına yatıp da, korkudan öldüğüm halde herşeyi göze alıp yaptırdığım burnum var ya, işte o aynı miss piggy'e döndürdü beni. Her yerim şişsin ama niye burnum şişiyor? Ben bir gün hamile kalayım da o yaptıkları hokka gibin burnum miss piggy olsun mu dedim, bugünler için miydi bütün o çektiklerim, çok asabım bozuluyor he.

Bunların hesabını soracağım pirinç, ben bunları yazarken kendisi muhtemelen "bambaleyyoo..." tınıları eşliğinde göbek deliğimin oralarda samba yapıyor, nasıl oynamak nasıl oynamak ama galiba hamileliğin en keyifli, en güzel tarafı şu hareketler. İnsana herşeyi unutturuyor...

Bu sene pirinçsiz son ve pirinçle ilk tatilimize çıktık, uzun yol hamileler için biraz sıkıntılı bir durummuş, özellikle uzun süre oturmak ayaklarda aşırı şişmelere ve keskin bel ağrılarına sebep oluyor. Bu yüzden toplamda 11 saat sürecek olan istanbul-fethiye yolculuğumuzu ikiye böldük, hem bahane oldu, hem de çok yorucu olmadı. Malum kardeşim eskişehir'de evli, buradan direk 4 saatte eskişehir'e gittik, iki gün kaldık, hem hasret giderdik, hem dinlendik, iki günün sonunda da 6 saatte fethiye'ye vardık. Şahane bir tatildi, çok keyifliydi, eğer biraz daha sağlıklı hissedebilseydim daha güzel olacaktı tabii ama rahim boyutum göğüs kafesime dayandığından zaten nefes almakta oldukça güçlük çekiyordum, vücudumu ise göbeğimin ve kendi normal kilomun ağırlığından dolayı taşımakta zorlanıyordum, bu sebepten 42 derece sıcakta, çoğu zaman nefes alamayarak, denize girmesi problem değil de, o çakıllar ayağıma batarken bir de vuran dalgalarla boğuşarak çıkmaya çalışmak baya baya zorladı. Dışarıdan bakıldığında komik bir görüntü olsa da :) hiç hoş değil di gerçekten :).

Bir de nedenini anlamadığım bir panik atak başlamıştı zaten son altı aydır, metrobüse bile binemiyor, kapalı yerde asla kalamıyordum, herşeyden korkar halde, tuhaf tuhaf tahammül edemediğim ama engelleyemediğim bir durum. Tatil yerimiz tabii ki kapalı değildi fakat bu sefer de bilmediğim bir yere gitmek bir anda beni korkuttu, birşey olursa bebeğime nereye gideriz, ne yaparız, ölüdeniz'in dibinde iki dağ arasında bir yerdeyiz, ya burdan çıkamazsam gibi saçma sapan düşünceler üşüştükçe beynime çok zor bir kaç gün geçirdim. Bir de inat gibi, ilk otele yerleştiğimiz gece hani sivrisinek vızıldaması olur ya, yüzümde öyle birşey hissettim, normalde elini savurursun gider, ben tam elimi savururken aynı anda derin bir nefes almışım uyku sersemi, yüzümde ki ise sivri sinek değil kelebekmiş. Sen kaç burnuma! Hemde genzime kadar, tam gözümün hizasında bi yerde sıkıştı, çıkartamıyorum, nefes alamıyorum, ölmedi de mikrop, o içerde çırpınıyor, ben sabaha karşı saat 5, odada çırpınıyorum, herhalde bir on, on beş dakika savaşmışımdır, artık tansiyonum düştü o çırpındıkça, kılcal damarlarım zedelendi sanırım burnum kanamaya başladı, çöktüm yere, içimden geçen o kelebeğin oradan beynime gidip beni o gece orada öldüreceği idi ama oradan beyine yol yokmuş, zaten gidemezmiş heheeheh o anda bunu bilmediğim için tabii, ben burada ölücem diye ağlaya ağlaya merti uyandırdım, tatili bitirelim, evimize dönelim, boşver burayı, ben ölüp gidicem burada diyerek. Nasıl şanslıyım ki Mert gibi biriyle evlenmişim, senden kıymetli mi tamam çıkarız sabah yola, gel biraz uyuyalım falan diyerek beni sakinleştirdi, hani başka biri olsa, sen tutturdun diye tatile geldik, daha bu akşam vardık, nereye gidiyoruz, cart curt falan etse, ben garanti daha fazla panik olup daha kötüleşicektim, neyse ki sabaha biraz daha iyi uyandım, havuz, deniz falan derken zaman geçti de alıştım yavaş yavaş... Sonrası baya hızlı geçti zaten, fethiye'nin her yerini dolaştık, öyle sıcak öyle sıcaktı ki, sırf şu sıcaklar yüzünden ağustos ortası istanbul'dan kaçıp eylül'de dönme planları yapan ben, yağmurdan kaçarken doluya tutuldum çünkü tabii ki Akdeniz Marmara'dan daha nemliydi, ben alaçatı gibi hayal ettiğim için, o kısmı hesaplayamadığımdan inanılmaz bir nem ile baya başetmek zorunda kaldım. Gerçi tatil biterken de baya üzüldüm, öyle yada böyle çabucak geçiveriyor işte, dönüşte de aynı şekilde iki gün eskişehir yapıp öyle döndük istanbul'a, döner dönmez de kontrole gittik. Doktorum detaylı ultrason istemişti, pirincin tüm iç organlarının gelişimini görebilmek için, biraz araştırınca hem detaylı ultrason hem dört boyutlu ultrason'un yapıldığını öğrendim Sonomed'de, oraya gittik, hem de pirincin ilk defa yüzünü net olarak görebildik, ellerini, ellerini yüzüne koyuşunu, yatışını, o kadar inanılmaz birşey ki, onun içimde olduğuna zaten hala inanamıyorum. Bir hafta sonra tekrar bir detaylı ultrasonumuz var, bu sefer pirincin babasına mı yoksa bana mı benzediğini net olarak görebileceğiz,


Tatile gitmeden önce cep tipi bir dopler cihazı almıştık "Plusmed fetal dopler", tatile gittiğimiz zamanlar da pirincin hareketleri bu kadar kuvvetli değildi, yine hissediyordum ufak ufak ama böyle güm güm vurup da beni yerimden oynatmadığı için aklım hep ondaydı, ya bu kadar sıcak birşey yaparsa, ya çok yorulursam, zaten nefes almak da güçlük çekiyorum o da oksijensiz kalır mı, dayanamam ben 20 gün hiç bişey bilmeden diye düşünüp, doopler cihazını da yanımızda gezdirdik. Bebeğin hareketleri 20 ile 24. haftalar arasında artık rahatlıkla hissedilmeye başlanıyor ama ondan önce benim gibi pimpirikli anne adaylarının içini çok rahatlatan harika bir cihaz diyebilirim.

Gerçi bu kalp sesi dinleme cihazına artık ihtiyacım kalmadı, her gün, her sabah, her gece, oynaşıyoruz nasıl olsa, herhalde doğumdan sonra en çok bunları özleyeceğim, hala pek idrak edemesem de, hatta 2 ay sonra bir kızım olacağına inanamasam da, hissettiğim en muhteşem şey o patileri, popoyu, dönüşleri ve tıktıkları duymak. Hatta sırf bunun için Mert'e üzülüyorum, ne kadar heyecanlı olduğunu görüyorum, hareketlerini hissettiğimde hemen onu da çağırıyorum ve hissettiği an nasıl delirdiğini gördükçe, keşke o da benim gibi hissedip, yaşayabilse. Ama ne yapalım, bu da benim bonusum olsun, o kadar sıkıntıya acıcık daha fazla keyiflenebilirim herhalde hihihi.

Hazır daha fazla ağırlaşmadan ve halsizleşmeden, odamızı da aldık, seçtiğimiz odanın mobilyalarında biraz değişiklikler yaptık, önceden seçtiğimiz ve o çok pahalı olan odadan daha bile güzel oldu bu, ayrıca neredeyse yarı fiyatına geldi herşeyiyle beraber. Daha sonra emzirme koltuğu gibi olan bir berjerim zaten vardı, pirincin odasına perde için kumaş alırken berjerime de aynı kumaştan aldım, koltukla perde aynı desen de olacaklar, baaa-yıl-dım! Annem zaten çıldırmış gibi alışveriş yapıyor kızıma, elimizi cebimize attırmadılar anneanne, dede ikilisi, annemi ilk defa bu kadar heyecanlı ve eğlenirken görüyorum, sanki alışveriş yapmıyor da oyun oynuyor, deden ve anneannen gelirinin çoğunu sana ayırmış vaziyette ordan burdan ne bulurlarsa toplayıp toplayıp geliyorlar pirinçciğim, sende ileride bu satırları okursan eğer hemen git ve onlara kocaman bir öpücük ver olur mu, çünkü annen hala anne olacağını idrak edemediğinden olsa gerek, seni annenden daha heyecanla bekleyen koskocaman bir grup var burada. Hiç bir eksiğin kalmadı, hepsini hallettik, hatta fazla fazla bile var, bakalım nasıl sığdıracağız, bu hafta da odanın badanası yapıldı, şimdi tek eksiğimiz halı, abajur gibi ufak tefek aksesuarlar, bir de mobilyaları bekliyoruz, on güne kadar onlarda gelmiş olur sanırım, eh biz 8. aya girerken artık tamamen hazır olmuş seni bekliyor olacağız... O minicik çorapları elime aldıkça içim titriyor. Ne manyakça bir his. Şimdiden çocuk takip cihazlarına falan bakmaya başladım, okula başladığında vs. içimiz rahat olur diye düşünüyorum sonra kendi kendime oha diyorum. Yok artık zaman geçse iyi olacak, yoksa bu gidişle sen gelene kadar ben senin evleneceğin evi falan düzücem öyle gözüküyor, belki damadı bile içine yerleştirir seni öyle beklerim hehe.

Ve son olarak pirincin ismi artık belli, zaten aylar öncesinden belliydi de artık tam olarak kesinleşti, canımın içisi İnci'm... O minicik ayaklarına ölürüm! Seni bekliyoruz sabırsızlıkla, gelsen de öpmelere, koklamalara kıyamasak. Her ne kadar güdümlü terlik fırlatan anne potansiyelini içimde barındırsam da söz çok eğleneceğiz. Çünkü şu 7 aydır annene prensesler gibi davranan, bir dediğini iki etmeyen, sen karnıma koyduğu eline tekmeyi bastığın an sevincinden çığlıkla karışık kahkahalar atan, her akşam karnımı öpen, sana seslenen, seninle konuşan, sırf sen karnımdasın diye her akşam ağrıyan belime, sırtıma masajlar yapan bir baban var...Düşün bana prensesler gibi davranıyorsa, kim bilir seni nasıl sevicek... Beklemedeyiz bir -ki....aylavyu...
Nasıl da paylaşıyor insan isterse,
Nasıl da birmiş meğer hasretler,
Nasıl da mecburmuşuz sabretmeye,
Sevmeye...Öğrenmeye...