Çok şey oldu yazmayalı.Çok şey de olmadı.Çok sustum.Çok konuştum susarken.Ve şimdi toparlamak lazım bu
mevsimi.
Aslında eve gelip kahvemle yalnız kalana kadar geçen süre içinde olan
her şey “hayat”tı.
Zorlu, zevkli, neşeli, düşünceli, görevli... Hepimizin
içinde olduğu hayat işte!
Yaşarken ağır gelen yanlarını kahkahaların taşıdığı, yaşayıp gittiğimiz ama herşeye rağmen güzel olan bir hayat... Şimdi bunca güzelliğe, bende hepiniz için güzel bir dilekle başlamalıyım...
Yaşarken ağır gelen yanlarını kahkahaların taşıdığı, yaşayıp gittiğimiz ama herşeye rağmen güzel olan bir hayat... Şimdi bunca güzelliğe, bende hepiniz için güzel bir dilekle başlamalıyım...
Aşk dolu olsun ömrümüz emi... İyi ki yaşıyorum, iyi ki sevmişim,
Sözcükleri
severim ben…
Sözcükler
beni sever mi ?
Bilemem…
Cümlelerle ise aram sözcükler kadar iyi
değildir, belki de bu yüzden hep deviririm cümleleri “Devrik cümle
kullanıyorsun” diyenlere inat… Zaten yazar sıfatı oldum olası yakışmaz bana, yazan desek
belki yakışacak ama yazar yakışmıyor işte… Yazmak ile yazmamak
arasındaki o ince çizgi… Delilik ile akıllılık arasındaki ince çizgi gibi… Bir
kere başladın mı bırakamayacağını bile bile
başlamak…
Alışmış kişi, insan türleri arasında en tehlikeli olanıdır…Bir kere
kalem ve kâğıt arasında sıcak bir ilişki kurulduysa ben yazmıyorum diyerek
kenara çekilmek çok zordur…Gözlerimi ne zaman kapatsam, kelimeler uçuşuyor havada…Ne zaman çevreme baksam, kağıda dökülmeli bütün bu yaşananlar diyorum…Duymazlığa geliyorum, hiç oralı olmuyorum ama yine de sonuç değişmiyor…Bir kere yazma eylemi işlemişse kanına insanın, ne yapsan
da kurtulamıyorsun işte... garip...
Neyse kısa
kısa özet halinde geçeceğim bazı yerleri ki bundan sonra ki yazılara bugünden
itibaren devam edebileyim. En son 1 temmuz da yazmışım, ne çok şey oldu… bugün
5 aralık Pazar, tam bir Pazar mikropluğu yaptım, dün gece yorgunluktan saat
23.00 gibi uyuyakalmışım, sabaha karşı 5 gibi bi kalktım, su içtim, biraz
dolandım, 15 dk sonra tekrar yattım, kalktığımda saat 13:30 du, oooh ne güzel
uyumuşum, sonra bir o tarafa dön, biraz bu tarafa dön, oooh canıma değsin daha
da yatıcam diye diye saat oldu 15:30, kalktım kendime güzeeel bir kahvaltı
hazırladım yayıldım koltuğa, kahvaltım bitti kahve yaptım yine yayıldım derken
saat 19:00 gibi sevgili aradı, çocuklar geldi yemeğe gidiyoruz hadi hazırlan
diye, öyle mayışığım, öyle gidesim yok ki, geçirdim eşofmanı, aldım bi sigara,
bi telefonumu çıktım, azıcık makara muhabbet falan 2-3 saat oturdum geri
döndüm, zaten aklım buradaydı, canım nasıl yazmak istiyordu anlatamam… Çoook
yoğun bir sene geçirdik, hepsini yazmam lazımmm...
Şimdi malum bizim gezmelerimiz tozmalarımız bitmez havalar güzelleşince, gerçi soğuk, sıcak farketmiyor ama malum güneş azıcık yüzünü gösterince başlıyoruz her hafta plana programa, bu senede fırsat siteleriyle başladık, bakıyoruz nerede gitmediğimiz yer var, ağva, polonezköy, şarköy, kilyos, alaçatı, antalya, derken gez gez doyamadık fakat muhteşem bir yaz geçirdik mayıstan ekim’e kadar, gerçi yaz 3 ay sürüyordu da o kadar keyife, zaman kavramını kaybedip yazı biraz uzatmışız, hem kabahat bizde mi canım, havalar soğumak bilmedi bir türlü, bak hala sadece serin, hani bi tatil daha yapılır ama annem kesin bacaklarımı caaart diye ayırır artık...=) neyse devam...=)
Şimdi malum bizim gezmelerimiz tozmalarımız bitmez havalar güzelleşince, gerçi soğuk, sıcak farketmiyor ama malum güneş azıcık yüzünü gösterince başlıyoruz her hafta plana programa, bu senede fırsat siteleriyle başladık, bakıyoruz nerede gitmediğimiz yer var, ağva, polonezköy, şarköy, kilyos, alaçatı, antalya, derken gez gez doyamadık fakat muhteşem bir yaz geçirdik mayıstan ekim’e kadar, gerçi yaz 3 ay sürüyordu da o kadar keyife, zaman kavramını kaybedip yazı biraz uzatmışız, hem kabahat bizde mi canım, havalar soğumak bilmedi bir türlü, bak hala sadece serin, hani bi tatil daha yapılır ama annem kesin bacaklarımı caaart diye ayırır artık...=) neyse devam...=)
Neler mi
oldu o arada, aklımda kalanlardan başlarsak, Kilyos’ta jet skiden bir miktar ters düşünce neslimin burnu kırıldı,
ağva da ben elime çakmak çaktım, nasıl bir acı, bildiğin çakmağın altını üstünü kavrayamadım
ve elime çakıverdim, alaçatı da gidiş ve dönüş yolunda küçük çaplı birer panik
atak geçirdim, antalya’da koskoca tatil köyünün içinde kayboldum, oturdum
gecenin bi körü hamağın içine, hüngür hüngür ağladım, ne telefonum yanımda, ne
birini bulabiliyorum, her taraf bacaklarını ikiye ayırmak için yer kolladığım
rus kızlarıyla dolu, sevgilim ortada yok. Beni uzaktan hamakta görünce “hayatıııım?”
diye bağırışını duyduğum an nasıl böğüre böğüre koşup sarıldım. hay rezilim. Kaybolduuuum…
seni bulamadıııım… böğğeee…Güle güle
sarıldı tabii ne yapsın.neyse bi daha öldürsen gitmem oraya, kıskançlığımdan çatır çatır çatladım, başka yerde tatil yapılmıyor sanki, onlarda ki bacaksa bizde ki ne çok merak ediyorum, ne biçim tatildi yaaarab, şükür ki bitti.
En güzeli
alaçatıydı, aslında ne alaçatı, ne de yeniden bir tatil hiç aklımızda yoktu ama bu iki günlük kaçma olayının birkaç
gece öncesinde oturup oyun oynadık, kaybeden kazanana bir sürpriz yapıcak diye de
iddiaya girdik, eh tabii ki ben kaybettim ve nasıl bir sürpriz yapsam,
naapsamm, ne yapsam diye düşünürken, internette geziniyordum ki gözüme alaçatı ilişti,
önce otel arayıp belirttiğim tarihte yer olup olmadığını sordum, var dediler, o an rezervasyonu yaptırdım, sonra uçak ve otobüs fiyatlarıyla, tarihlerine baktım,
hepsi müsait, hemen sevgiliyi aradım.
-Sana bir
sürprizim var
-Neymiiiş
-Hani ben
kaybettim ya oyunda hani bi sürpriz yapmam gerekiyordu
-evet
-tamam
yapıyorum şimdi
-tamam yapp
hadi söyle
-haftaya
alaçatı marine palace’a gidiyoruz 2 günlüğüne, yerimizi ayırttım, sende iş
programını ona göre ayarla,
-neeee..
-alaçatıya
gidiyoruz
-nasıl
gidiyoruz, daha yeni antalyadan geldik, nasıl gidicez.
-aaa basbaya
işte, yeri ayırttım, her şey hazır, sen kendini ayarla yeter.
Kısa bir
sessizlik… bir gülme sesi…
-halla
halllaaa… deli misin aşkım sen?
-yahu
sürpriz işte, sözüm vardı tuttum, tamam mı gidiyor muyuz?
-tekrar
gülme sesi…tamam gidiyoruz.
-yiiihheeey
(iç sesim:
yeşim abla ve annem kesin bizi 85 parça yemek setine dönüştürücek, öyle böyle
parçalamıcaklar, yandık ama hadi bakalım…)
Allahtan
bizi seviyorlar, sorumluluklarımızı bir kenara
atıp kendimizi gezmeye, tozmaya verdiğimiz o zamanlarda seslerini çıkarmayan,
her defasında bizi kocaman bir kucak ve güleryüzle karşılayan ailelerimize
çoook büyük bir teşekkür borcum var, hatta öperim bile! =)
Atladık
otobüse, birkaç saat geçmişti ki bana bir şeyler olmaya başladı, nefes
alamıyorum, gözümü açıyorum, kapıyorum, bi tarafa dönüyorum, bir bu tarafa yok…
nefes alamıyorum, midem bulanıyor, “istesem de inemem, istesemde inemem” diye
beynimde bir ses çınlıyor, saat sabahın 4’ü, otobandayız, otobüsün içi dahil
her yer kapkaranlık, fenalaşıyorum, sevgili uyuyor.
-mert. Meeert. Meeeeeert!
-hı ne ne ne oldu!
-bana bir şeyler oluyor, nefes alamıyorum,
çok kötüyüm.
-Aşkım gel, gel bak, gel kafanı koy şuraya,
gel kapa gözünü uyu, bi kaç saat sonra varıcaz, bişeyin kalmaz hadi uyu.
Deniyorum ama
yok, uyuyamıyorum, resmen oksijenim bitiyor. Kesin ölücem allahım burada, yada
daha kötüsü ölmeyip beyin kanaması falan geçiricem! Beni izmire eğitime gidiyor
sanan babamda eğer iyileşirsem, iyileşince kesin öldürücek, hani her türlü ölücem
.! içimden ne küfürler yağdırıyorum kendime, salak salak gerzek, aklına
soktuğumun dangalağı, yeşim abla demedi mi sana, “nereye para vermiyosunuz
kızım, gitmeyin otobüsle o kadar yolu, gidin uçakla” demedi mi kadın. Dedi. Sen
ne yaptın?! Otobüs yolculuğu eğlenceli olur, bu seferlik böyle olsun dedin de
ne oldu! Geber şimdi burada! al…all… Ne dualar ediyorum, nasıl dualar ediyorum,
en sonunda dayanamadım kaptanın yanına indim, “ne olur durun, 1 dk durun iyi değilim lütfen durabilir miyiiiiz?!”
duruyoruz, otobüsten indiğim gibi kusmaya başlıyorum, rezil oldum, adam beni
ilk defa kusarken gördü, hayatta öpmez daha beni diye düşüne düşüne bitiyor, merte dönüyorum,
-allahını seversen binmeyelim, ne olursun, bindirme
beni bu otobüse,
ölücem ben dayanamam daha fazla ne olur binmeyelim
-yavrum nasıl binmeyelim ya, otobanın
ortasındayız, ne yapıcaz binmeyip,
kurdu kuşu yer kızım bizi burada, hadi gel
uyursun biraz kendine gelirsin hadi gel
-ne
olursuuuuuuuuun! diye
ağlaya zırlaya bindim otobüse, bir süre sonrada uyuya kalmışım, uyandığımda
varmıştık şükür ki. Bir hastaneye falan gittik, bronşlarım dolmuş, oksijen
verdiler, rahatladım azıcık, o andan sonrası da güzeldi işte, çoook güzeldi…
Bir kere
alaçatı muhteşem bir yer, bir dahakine 2 günlük değil daha uzun gidip keyfini
çıkarıcam mutlaka.
Dar parke
sokaklar… Sokaklarda masalar….
Masaların
üstünde mumlar, çiçekler….
Kimi tahta
sandalyeleri kırmızıya, yeşile, maviye boyamış, aynı renklerde yastıklarla
desteklemiş.
Küçük küçük
butikler.. Her yerden sakin sakin müzikler geliyor
Neşeli…Romantik…
Bir de biz
sezon zamanı değil de sezon bittiği sıralar da gittiğimiz için daha bir
sakindi, böyle neşeli, romantik, güzel bir 2 gün geçirip geri geldik, zaten son
tatilimizdi, iyi ki gitmişiz.
Gelir gelmez de bir koşturmaya girdik ki sorma, daha önce de yazmıştım iş kuruyorum diye, işte onun koşturması başladı gelir gelmez, mertomla beraber, resmi daireler, evraklar, vergi levhası, faaliyet belgesi, ruhsatı derken bi 20 gün kadar onlara koşturduk.
Resmi
dairelerde işlemler bitti, her şey hazır hale geldi, bu sefer tadilat başladı
bir 15 gün kadar o sürdü, sonra tadilat bitti alışveriş başladı, yine bi iki
hafta kadar da o sürdü o eksik, bu eksik diyerek, sonra temizlik, antrenör
bulma, hep beraber eğitime girme, eğitim bitince oryantasyon’a girme derken
2
ay gibi bir zaman da iş yeri için her şey hazırdı.
1 kasım da
kapılarımızı açtık, ilk günlerde müşteri geldiğinde resmen sesimin
titremesinden konuşamıyordum bile ama şimdi daha rahatım tabii. Allahtan
beraber çalıştığım arkadaşlarımda
o kadar sahiplenici ve yardımcılar ki, çok
fazla tedirginlik yaşamıyorum.
Neyse kapıları açtık ama daha açılış partisi yapmamıştık,
bu seferde onun koşturmacası başladı. şirket ayarla, dışarıya balon
süslemeleri, afişler yaptır, dağıtılacak olan hediyeleri hazırla, ikramlarıydı,
pastasıydı derken 19 kasım sabahı geldi çattı. Açılış var diye sabahın körü, koştur koştur kuaföre gittim, bi fön, az
makyaj, bi oje tazelemesi, tamamım. Bir yandan telefon çalıyor sürekli,
balonlar, pasta, yiyecekler, salon hazırlığı…
Ofise vardığımda hazır her şey, fişek gibi iki antrenörüm, annem ve sevgilim her şeyi halletmişler, biraz olsun rahatlıyorum ama gerginim, pasta ve kurabiyeler geliyor, annemlerin hazırladıklarıyla pastaneden gelenler birleşince, herhalde tüm bağdat caddesi şubeye yığılsa koymaz, o derece bir görüntü çıkıyor ortaya, nasıl böyle düşünmeden, hesaplamadan iş yapıyorum bazen. Viledaya kafamı geçirip kendimi boğasım geliyor ara sıra =)
Kapı çalmaya
başlıyor bir süre sonra, insanlar geliyor yavaş yavaş, bir seviniyorum ki
ortalık canlanmaya başlayınca ama zaman geçtikçe iş çığırından çıkıyor, içerisi
kalabalık, tanıdıklarımız, tanımadıklarımız, arkadaşlarımız, akrabalarımız derken bu sefer
açılışı görüp merak eden müşterilerde gelmeye başlayınca nereye koşturacağımızı
şaşırıyoruz, umduğumuzdan kalabalık ve hareketli geçti. Neyse ki pasta kesilmesinden
sonra biraz sakinleştik… saat 17:00
gibi de tamamen durulduk, ortalığı
biraz toparladıktan sonra uzanıyorum koltuğa, alıyorum bir papatya çayı,
keyfini çıkarıyorum günün…
Ne kadar güzeldi, teşekkür ediyorum ricamı
kırmayarak gelen herkese… Ne kadar yorgun olursak olalım, her şeye değdi, böyle
cümbüş bir açılış beklemiyordum açıkçası…
Ama tabii gün bitmiş değil, önce bir miniğin doğum günü, sonra kuzenimin düğünü, sonra da sevgilimle baş başa yapacağımız bir “oh bee bitti…” kutlaması var… neyse ki düğünü iptal ederek biraz dinlendim. Saat 19:00 civarı ofisten alınıyorum ve doğum gününün olduğu eve gidiyoruz, sevdiceğimin kuzeni olan minik ve arkadaşları ortalıkta çığlık çığlığa koşuşuyorlar, teyzeleri öpüyorum, sonra salona gidip anneanneyi öpüyorum,
o arada anneanne beni orada ki diğer misafirlere tanıştırıyor,
-Bu da benim gelin, mertin kız arkadaşı, inşallah artık bi kaç haftaya takarız yüzüğü.
Önce
kendi etrafımda bir tur atıyorum ama saklanacak bir yer bulamayınca odadan
kaçıyorum. Hırr nasıl utandım. =)
Biraz
yemek, bir çay falan derken iyice dinlendim, kendime geldim ama ağırlık çöküyor
iyice, acaba şu kutlama gecesini başka zaman mı yapsak diye düşünürken mert
kalkalım diyor ve kalkıyoruz, önce üstünü değiştirmesi için eve uğruyoruz ve
sonra çoktandır gidemediğimiz ve uzun zamandır da bi bahane bulsakta gitsek
diye beklediğimiz nispet’e gidiyoruz, ilk defa baş başa bora öztoprak dinleyip,
aşk meşk tazeleyip eğleneceğiz…
İlk yarı
aynı umduğum gibi geçiyor, müthiş bir ses, harika müzikler, bir yandan
söylüyor, bir yandan yerimizde oynuyor eğleniyoruz. İyi ki gelmişiz, insanın
hakikaten ara sıra ihtiyacı oluyor.Bora Öztoprak söylüyor biz eşlik ediyoruz, önce bir
votka söyledim, baktım ağzımın tadı bozuluyor, bari dedim bira söyliyim bi
tane, bütün gece onunla oyalanırım ama alkol sevmiyorum fazla, o da keyfimi
kaçırınca en iyisi dedim kola söyliyim, bir yanda kolam, bi yanımda sevgili,
karşımda bora öztoprak ve şarkıları, gece nasıl keyifli… o yorgunluğa rağmen
nasıl güzel… Seni seviyorum şarkısını bekliyorum sevgilime sımsıkı sarılıp dans
etmek için ve sonunda çalıyor, kalkıyoruz, başlıyoruz dans etmeye, göz göze,
birbirimize söyleye söyleye ve sahnede bora öztoprak bir anons yapıyor.
-Kimse
heveslenmesin bu şarkı sadece duygu ve mert için bu gece.
Bi an
şaşırıyorum,sonra dönüp teşekkür ediyorum, devam ediyoruz dans etmeye.
Tekrar bir
anons geliyor, “Aslında bu gece önemli bir duyurum var, bu şarkıda kimileri
aşkını itiraf etti, kimileri hasretini, kimileri de evlenme teklif etti…” diyor
benim keyfim kaçıyor, çünkü ne zaman oraya gitsek ve ne zaman bizim şarkımız
çalsa biri birine evlenme teklif ediyor ve şarkımda o an ki romantik halimizde
birden bire son buluyor. Yine biri birine evlenme teklif edicek, başlıyorum
mızmızlanmaya, ne güzel de sarılmış, gözgöze şarkıyı söylüyorduk. Uyuz oluyorum
uyuuuuzzz.
-Bu
sefer olmasın ya! Bu sefer olmasın bari! Bu bizim şarkımız ama of be.
-Aşkım
boşver ne olucak gel biz dans edelim.
-Yahu
ne edicem elalemin evlenme teklifinde dans aman otur.
-Ya
aşkım gel dans edelim boşver. Dediği için sevgilim yeniden ayağa kalkıyorum ki
Bora
öztoprak devam ediyor.
“Gerçi ben bu evlilik konusunda mert kardeşimin fikrini
almak istiyorum.” Yemin ederim beynim o saniyeden itibaren kendini olup
biteni algılama durumuna kapattı. Resmen yavaş çekimde izliyorum olanı
biteni, mikrofon sahneden yavaaaaş yaaavaaş havada süzülerek mert’e geçiyor,
ben olduğum gibi sandalyeye çöküyorum hemde öyle normal oturma değil, sanki diz
kapaklarımın arkasından biri ip çekti, küt diye oturuyorum sandalyeye, öyle
boş boş metre bakıyorum,
mert elinde mikrofon önce bir süre bana bakıyor,
duruyor, sonra birden.
-Benimle yaşlanmaya
var mısın?
-ne?
-Benimle evlenir
misin?
Sahne: Duymuyoruuuuz!
-Benimle evlenir
misin?
Sahne:
Duymuyoruuuuuz!
Seyirciler:
oooooaaaaaaaauuuuuuuuuu!! Şakşakşakşakşakaşak!
Ben:hıhıhıhıhıhı,evetevetevetevet,
allahım yardım et.
Neler geveliyorum,
neler düşünüyorum belli değil. Nasıl çişim geldi, olmaz olmaz olacağı tuttu,
ölücem, o her “benimle evlenir misin” diye soruşunda bir bayılıcam ki öyle böyle
değil.
Tekrar sahne:
Duyamıyoruuuuuuz!
-Benimle evlenir
misiiiin?
Sahne: Kıza uzatsana
olum mikrofonu cevap versin.
Mikrofon bana
uzanıyor ama küçük çaplı bir kalp krizi geçiriyorum tahmini, sesim çıkmıyor,
kendi kendime kafamı sallayıp geveliyorum, saçımın diplerinde, yeni çıkmaya
hazırlanan,
minik kıl hücreleri bile titriyor o derece kendimden geçtim.
-eveiit….
Nasıl kısık, nasıl
ciyak çıkıyor sesim, bayıldım bayılıcam.
Sahne: Duymuyoruuuz!
-Eveiiiiit.
Sahne: Duymuyoruuuuuz!
-Eveet!
Sahne: Şahit miyiz
nispeeeeeet!!
Nispet ahalisi:
Şahidiiiiiiiiiiiiiiiiiz!
Sahne: Şahit miyiz
nispeeeeeet!!
Nispet ahalisi:
Şahidiiiiiiiiiiiiiiiiiz!
Sahne: Şahit miyiz
nispeeeeeet!!
Nispet ahalisi:
Şahidiiiiiiiiiiiiiiiiiz!
OoUuUUuuuuuuuaaa!
şakşakşakşakşakşak!
Bir alkış
kıyamet, mert aldığı yüzüğü çıkartıyor, parmağıma takıyor, bakıyorum öyle, bi ona, bi yüzüğe, bi ona, bi yüzüğe, o sırada arkadan birileri saçımı, sırtımı
okşuyor, masalardan “helal olsun kardeşim sanaaaa” “helal olsun beaaa” naraları, tebrikler, içki tokuşturmaları
geliyor, bir 10 saniye sonra kafamı kaldırıyorum ki, mert’in annesi, annesinin
arkadaşları, herkes orada, onlarla gözgöze geliyorum, başlıyorum ağlamaya,
onlar da ağlıyormuş zaten, önce o şoktan sıyrılıp kalkıp sevdiğime sarılıyorum
sımsıkı, kalıyoruz bir süre öyle, sonra yeşim ve deniz ablaya sarılıyorum, bir
on dakika sonra yavaş yavaş sakinleşiyor ortam, yerimize oturuyoruz, kafamı omzuna
koyuyorum, kalıyorum öyle bir süre. Herhalde ben burada uyuyakaldım falan, tuhaf bir
rüya gördüm böyle gümbürtü vardı baya, insanlar, alkışlar, ben ortada kalmışım o anda uyandım... Resmen öyle bir rüya görmüşüm gibi hissediyorum, öyle inanılmaz bir 15 dk geçirdim ki aklım
almıyor olanı biteni, onca gümbürtü, alkış, kıyamet… nasıl bir andı, ne oldu,
kime oldu, resmen hiç bir şey hatırlamadığımı fark ediyorum, şok dedikleri bu
olsa gerek…
Hayatımın en
güzel 2 senesini geçtim, en muhteşem gecesini yaşattı aşık olduğum adam bana o
gece… oradan çıkıp eve geçtiğimizde daha anca geliyordu her şey gözümün
önüne, konuşup konuşup güldük bütün gece.
-ilk benimle yaşlanmaya var mısın? Çok mu
komik oldu ya.
-ıııı…yooo… yok ya… kıskıskıskıskıs
-Salak oldum yemin ederim, öyle bakakaldım
sana, bi kafa sallama bi evetevetevetevet diye geveleme geldi. Hiç es vermeden
hıhıhıhıevetevetevet dediğimi hatırlıyorum sadece.
-Benim için delilikti hani bir daha yap desen
yapamam o kadar insanın içinde. Ama bilemedim işte bu gece baş başa kalınca mı
yapsam, orada mı yapsam, sonunda sabırsızlandım hemen vermek istedim yüzüğü
napıyım.
-İyi ki öyle yaptın, ben sevmem, tantana
istemem diyodum ama çok güzel oldu, çok çok güzel oldu, inanılmazdı.
-Vallaaa?
-Evet çok güzeldi, her şey harikaydı. Ben
seninle mi yaşlancam şimdi?
-hı hı…
-hani böyle memelerim dizlerime değincede
seveceksin beni öyle mi?
-hı hııı…
-ııııııııııı yalannnn..
-seni çok seviyorum, çok seviyorummm!!
Ve
şimdi bugüne gelirsek, gündemimiz, isteme, nişan nerede, nasıl, ne zaman
olacak, kimler gelecek, nasıl yapılacak..Korkuyor
muyum? Korku değilde, bir gerginlik yapıştı üzerime, bir yandan ailelerimizi
hiç kırmadan onlarında isteği doğrultusunda hareket etmek istiyoruz, e bazen
düşünceler uymuyor, bu sefer susuyoruz peki tamam onlar halletsinler diyerek,
bir taraftan içimize sinmiyor, diğer taraftan incinmesinler düşüncesi… Neyse
geçicek biliyorum. Güzel günler bunlar. Biz
biraz gerginiz, belki biraz sabırsız, belki gerek duymuyoruz bunca şeye ama
tabii aileler girince işin içine, adetidir, püsürüdür de uygulanmaya başlıyor
haliyle… Yoksa bana kalsa ben o gece, o teklifle, o yüzükle, o ciğerime
sokarcasına sarılmayla zaten evlendim sevdiğim adamla.
Yeni bir yol başındayız şimdi, işte, aşkta, hayatta…
Bundan 2 sene
önce, tertemiz bir sayfayı sevgilimihayatıma dahil
ettiğim gün açmıştım, bundan sonra yazacağım her kelimede içimden onun adını da
anmayı dileyerek…her anımda olsun, yazımda, kışımda, hayalimde, kalemimde…herşeyimde olsun istedim…Öyle de oldu…çoook kötü zamanlarımız
oldu, ne badireler atlattık diyemem, sıkıntılı zamanlarımızda oldu elbet ama
birbirimizi hep bir şekilde idare etmeyi bildik biz, çok yaralamadan, incitmeden atlatmaya çalıştık ne geldiyse önümüze…şimdi ise güzel şeyler oluyor, heyecanlandıran, korkutan, nasıl olacak
diye düşündüren ama her durumda gülümseten şeyler…İki insanın birbirini oldukları gibi, yürekten sevmesi ve bir o kadar da güvenmesi kadar güzel bir şey yok sanırım bu hayatta...Para pul, varlık, gelen, giden,vs...Olduğu gibi, tertemiz yaşanan bir aşktan ve güvenden daha kıymetli olamıyor hiç bir zaman....
Buraya
kadar bu yazıyı okudunuz mu?
Eğer okuyup hâlâ ucunu bucağını kaybetmediyseniz,
vallahi çok iyi bir okursunuz. Kısa cümleler kuramıyorum ben.Yazım işaretlerinden
en çok virgülü seviyorum. Bir de tırnak işaretini...
İnsanın kendi
kararlarını vererek yaşayabilmesi güzel şey. Belki de bu yüzden bunca zamana
kadar yaşadığım, güzel bir
hayattı. Pişman değilim. Düştüm kalktım, kavga ettim, sevdim, kaçtım, başardım,
kaybettim...
Ama çok eğlendim... Üstelik hepsi benim tercihimdi.
Hı
birde üç noktayı seviyorum…
Ve şimdi aşk’a dair, yada bize dair ne yazsam az artık,
yetersiz,
“çok” diyorum her şeye, çok seviyorum…çok aşığım…çok çok…
ama çok bilse ne kadar az kaldığını üzülürdü eminim…
Farklı bir şey işte, belki de bu yüzden yazmıyordum aylardır, yetmiyor söylediklerim, ne kendime, ne anlatmak istediklerime…O yüzden bu yazıyı burada sonlandırıyorum…
ama çok bilse ne kadar az kaldığını üzülürdü eminim…
Farklı bir şey işte, belki de bu yüzden yazmıyordum aylardır, yetmiyor söylediklerim, ne kendime, ne anlatmak istediklerime…O yüzden bu yazıyı burada sonlandırıyorum…
Mert'ime...
Ve şimdi neysem biraz sen...
Sevince hakikaten, farkında olmadan biraz da o oluyormuş her insan…
Seni tanıdığım güne, bizi onca fırsat ve ortak alan varken tam zamanında bir araya getiren kadere, hepsine şükürler olsun binlerce kez. Bir gün bile pişman olmadım seni bu denli çok sevdiğime, aksine aynı o şarkıda ki gibi, “Her günün akşamında…” daha bir çok sevdim… çok çok sevdim…
Sevildim de biliyorum, günün iki öğünü bıkmadan usanmadan sorsam da sana, yine de biliyorum işte...
Gülmekle ağlamak arasında incecik bir çizgi var adını andığım zaman hissettiklerimde… Gülüşün, kirpiklerin…Elimi tutuşun… Dudağının o köşesinde ki minik ben... Sarılışın, alnımdan öpüşün…
Dünyalara değişmeyeceğim adam…
Seni tanıdığım güne, bizi onca fırsat ve ortak alan varken tam zamanında bir araya getiren kadere, hepsine şükürler olsun binlerce kez. Bir gün bile pişman olmadım seni bu denli çok sevdiğime, aksine aynı o şarkıda ki gibi, “Her günün akşamında…” daha bir çok sevdim… çok çok sevdim…
Sevildim de biliyorum, günün iki öğünü bıkmadan usanmadan sorsam da sana, yine de biliyorum işte...
Gülmekle ağlamak arasında incecik bir çizgi var adını andığım zaman hissettiklerimde… Gülüşün, kirpiklerin…Elimi tutuşun… Dudağının o köşesinde ki minik ben... Sarılışın, alnımdan öpüşün…
Dünyalara değişmeyeceğim adam…
Sevdiğim adam…
İyi ki varsın…İyi ki seninim…
İyi ki biziz, başka türlü, çok eksik, çok yarım olurmuş...
Bazı şeyler değişmiyor işte, hızla değişen sokaklara, saçlara, insanlara rağmen, bir insanın yüreğiyse sevdiğin değişmiyor...
Teşekkür ederim böyle baktığın için...
Teşekkürler aklımda kaldığın için...
Karanlıktan korkmuyorum eskisi gibi,
Senin yanın en aydınlık, beyaz benim için...
İyi ki varsın…İyi ki seninim…
İyi ki biziz, başka türlü, çok eksik, çok yarım olurmuş...
Bazı şeyler değişmiyor işte, hızla değişen sokaklara, saçlara, insanlara rağmen, bir insanın yüreğiyse sevdiğin değişmiyor...
Teşekkür ederim böyle baktığın için...
Teşekkürler aklımda kaldığın için...
Karanlıktan korkmuyorum eskisi gibi,
Senin yanın en aydınlık, beyaz benim için...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder