Çarşamba

Aşkın Aslını Sezdim...

Bir kaç sene önce çok çok mutsuz bir zamanımda, gülmekle ağlamak arasında kaldığım bir an geldi bugün gözümün önüne, kadıköy'de elimde bir kahve yürüyüp, yanımda yeni yeni çıtır çerezliğe adım atmış, zaman geçtikçe şarap misali daha da güzelleşeceğine inandığım, esmer teniyle, kıvrımlı hatları ve kıvır kıvır sırtına dökülen saçlarıyla ispanyol kızlarına benzeyen, gıdısını yediğim bir hatun, ilişkimi değerlendirirken... :)

Tahmini iki sene önce annem, arkadaşları, arkadaşlarının çocukları toplanılmış, kocalar evde kendi kaderine terk edilmiş olarak, sadece kadınların olduğu bir tatil planlanmış, bir otobüs kiralanmış Çanakkale yolundayız, 4 senesini bitirmiş 5. seneye girmeye ramak kalan ilişkim bitmek üzere, artık uzatmalar oynanıyor, herkes gırgır, şamata, şarkılara eşlik ederekten yolculuk ediliyor, eh ben bunalımdan bunalıma sürükleniyorum haliyle...

(Şimdi yazdıkça ne kadar komik geliyor... Ama bilmiyordum karşıma böyle ekstra çilek aromalı bir sevgili çıkacağını. Bilseydim eğlenirdim, neyse...=) )

Yolculuk sırasında ağlarken yanıma, jale ablamın 6 yaşındaki kızı Eda geliyor, büyümüş de küçülmüş tavırlarıyla, o ingiliz asilzadesi burnu havada halleriyle, elini saçlarımda dolaştırarak, soruyor,

-Ne oldu sana? Neden ağlıyorsun?
-Hiç... Öyle şarkı çaldı duygulandım herhalde bir şey yok bebeğim, gel otur...
-Had hadi var sende bir şey, anlat açılırsın belki hım?

Gülümsüyorum elimde olmadan, çocuk dediğin yaratık ne güzel şey... :)

-Ya sevgilimle ayrılmak üzereyiz sanırım, üzülüyorum işte, önemli değil o kadar.
-Hımmm... E seni ağlatıyorsa ayrılın o zaman, bak can bana geçen hafta okulda (anaokulunda!=)) yüzük vermişti, iki gün önce karnelerimizi alırken, okul bitti belki bundan sonra görüşemeyiz, evlenmekten vazgeçtim ben yüzüğümü geri ver diyerek aldı yüzüğü ama ben hiç ağlamadım senin gibi, zaten sıkılmıştım çişe giderken bile peşimden geliyordu, sevindim bile geri istediğine. Sende ağlama değmez ki onlara.

Bir yandan yaşlarımı silerken bir yandan da gülmeye başlıyorum...

-Aaa geri mi aldı yüzüğü? O da ne biçim adammış...cık cık cık...
-Yaa aldı salak ama en başından tanımış oldum iyi ki evlenmemişim, ağlama hadi.. diyor ve saçlarımı öpüp tekrardan annesinin yanına gidiyor.
Resmen keyfim yerine geldi, biriyle dertleşsem bu kadar rahatlayamazdım, sonra ki bir hafta ise telefonumu kapatınca, bir de yanımda özge, eda, dilara, derya dörtlüsü olunca tadından yenmedi.

Aradan bir ay kadar bir zaman geçmişken, yine Jale abla ve ailesi bizdeler ve ben yine odamda ağlıyorum =)... Eda giriyor odama,

-Gelebilir miyim duygucuğum?
-Gelebilirsin edacığım?
-Ben seni her gördüğümde ağlamak zorunda mısın sen?
-Bilmem hep sana mı denk geliyorum?
-Evet her gördüğümde ağlıyorsun ama yeter! Bu sefer neden?
-Bu sefer kesin bitti ondan.
-Aaaaa...Sende çok takıntılı çıktın ama, hiç mi aynaya bakmıyorsun?
ne kadar güzel olduğunu görmüyor musun yoksa? dur bir ayna getireyim ben sana...

Pıtır pıtır koşarak bir ayna getiriyor banyodan ve yüzüme tutuyor,

-Bak masmavi gözlerin var, pamuk gibi tenin var, saçların da pırıl pırıl,
hem ellerin ne kadar güzel, sen bunları görmüyor musun? Erkek mi yok sana?
Bence senin değerini bilmiyorlar duygucuğumm...
Değerini bilmeyenleri bu kadar ciddiye alma lütfen...Hadi ağlama içeri gel de tuti ile tanıştırayım seni hadi...diyor...

Şimdi bile gülesim geldi. Kahkaha atmakla atmamak arasında, şok olmuş şekilde baka kalmıştım suratına, 6 yaşındaki bir kız çocuğundan nasıl çıkar bu sözler diye.
Ama öylesine haklıydı ki... O günden sonra ne zaman bir araya gelsek hep aşk hayatımla ilgili sorular sorar bana, bende bir miktarını anlatırım ona, o büyümüş de küçülmüş laflarını dinlemek ve her defasında şaşırmak için, ara sıra uygularım da söylediklerini, işe yarıyor =)...

Ha bu arada o sözlerden sonra gidip elimi yüzümü yıkadım, sanal bebeği olan tuti ile tanıştım ve baya eğlendik beraber... Çocukla çocuk olmaya bayılıyorum, çünkü içimdeki çocuk büyümek bilmiyor bir türlü ve aslında işin açıkçası, sanırım en çok onlarla eğleniyorum...
Yaşı küçük diye bir halttan anlamaz sanmamak lazım o gün bunu öğrenmiştim, illa bir şey yaşamalarına gerek yok, çocuk kısmı daha muhteşem gözlemler yapabiliyor ve bal gibi de her halttan anlıyor!

İşte bu yüzden,

Sınıfta kalmak, aşık olunan kişinin terk etmesi, üniversiteyi kazanamamak,
işe girememek, işte başarısız olmak, işten atılmak, borç ödeyememek...
Ne çok korkulardan geçiyor hayat... Ne çok yük bindiriyor omuzlarımıza...
Sonra bir küçük çocuk anımsatıyor: O kadar da ciddiye almamak gerek...
Canlar sağ olsun yeter, aşk hiç bitmesin yeter, hep umudunuz olsun o da yeter...
Bir de Allah baba hepinizin karşısına çileğim gibi bir "insan evladı!" çıkarsın, ondan sonra isteyeceğiniz bir şey kalmaz zaten, komple yeter...

İyi ki varsın Mertom... İyi ki benimsin...

Gözlerim gözlerine kitlenir,
Doyamam seyretmelere seni...
Özledim! Bir kaç saat fazla gelir,
Yağızım yiğidim erkek güzeli...
Seni pamuklaraaa sarmalar sararııımmm,
Ne bedel isterim ne hesap sorarım...
Ne sitemle güzel kalbini yorarım,
Sakınma tatlı dilleriniiii...

Ben yazdım ben bozdum,
Kaç sevdayı gezdim,
Aşkın aslını sezdim
Hadi gel al sonuna kadar!!
Sonuna kadar!! Sonuna kadar aaaal aal...
Nasıl da paylaşıyor insan isterse,
Nasıl da birmiş meğer hasretler,
Nasıl da mecburmuşuz sabretmeye,
Sevmeye...Öğrenmeye...