Çarşamba

Ötesi yok...

Son yüzyılın en sıcak kışını yaşıyormuşuz...Amsterdam’da 2 ay önce ağaçlar çiçek açmaya başlamış bile... Aldanışın bu hali nasıl da üzücü...

Oysa yaşı benden büyüktür o ağaçların. Onca bahar, kış görmüş olmalarına rağmen yine de kandırabiliyor onları hava...

Beni de kandırdı desem yeri mi? yeri... =)

Şimdi yaşadığım şey sanki hiç aşık olmamışım gibi hissettiriyor, hatta, yani haksızlık etmek istemem ama belki de olmadım...

Yüzüne baktığım zaman ağlayasım geliyor, sebebini bilmiyorum o ağlama hissinin...
O kadar çok seviyorum ki, kontrollü gidip bunu aşırıya kaçmadan, dozunda göstermeye çalışmak bazen çok yorucu...
Öyle bir özlüyorum ki, hani daha yarım saat önce evlere dağılmışız, 6-7 saattir zaten berabermişiz ama evlere dağıldıktan yarım saat sonra sanki haftalardır görmemişim gibi özlüyorum...
Nazar değecek diye sevmeye, bakmaya kıyamıyorum...
Bi geliyorum dediği an, görüşeceğimiz zaman vs..Elime ayağıma bir titreme geliyor, mideme bir sancı giriyor ki anlatılır gibi değil... Resmen fenalaşıyorum...
Hadi bunları geçtim de, ortada hiç birşey yokken, daha on beş dakika önce mır mır konuşup gülmüşken bir anda aklıma düşen "ya giderse, ya ayrılırsak" düşüncesiyle bütün gece ağlamak, "bebeğimm" diye aradığında ancak rahat bir "oh" çekip toparlanabilmek de ne oluyor!
Bugüne kadar hiç kimse için hissetmedim bunları...
Eğer o deli deli aşk dedikleri bu ise ayvayı yedim arkadaş fenayım...

Hastalıklı bir durummuş... Ve ben bugüne kadar o hastalığa hiç yakalanmamışım...
Kafama kaya düştü sanki, aklımı fikrimi toparlayamaz oldum çilek aromalı bi sevgili yüzünden...

Hayatta bir kez yakalayabileceğim birşeyse bu, dibine kadar herşeyi yaşamaya hazırım. Sonunda ölür müyüm.. Belki ölürüm ama yine dirilirim be...Dirilirim...

Fakat şimdi kendime, "Tecrüben ne olursa olsun, güzel havaya aldanıp da erken çiçek açma” desem bir faydası olacak mı?

Geçmiş olsun dudu hanım...

Aklımda tek bir şarkı hissettiklerimi müziğiyle de, sözleriyle de anlatabilecek...
Böylesine sevmek korkudan öldürse de beni, artık yaşanacak herşeye razıyım.
Çok seviyorum...Ötesi yok...
Hadi bakalım...

Gözlerinin içine girdim, başka alemler gözledim...
Ben bunlarla övünmedim,
Beklemedim illa,
Beklemedim illa,
Beklemedim sevdim...
Yüreğine kulak verdim, nefes aldı ben dinledim,
Duyduklarım anlatılmaz,
Sır vermedim illa...
Sır vermedim illa...
Sır vermedim sevdim...
Gölgelemedim bağını bahçesini,
Günü güneşi örtmedim...
Yapılanlar söylenmezki her zaman...
Sömürmedim illa,
Sömürmedim illa,
Sömürmedim sevdim...

Salı

Dedikodu...

Moralini düzeltecek şeyler yaz duyguuu... Moralini düzeltecek şeyler yaz...
"Hadi bu sefer farklı bir şey yapalım!" diyor iç sesim. O da bıktı sıkıntılı olduğum anlarda içimden çıkan depresif, şizofrenik kadından. Peki. Başlıyorum...

Pufur pufur kızarmış hamur. Üzerine pudra şekeri serpilmiş...
Tencere dibinde kalan sıcak pudingi sıyırma girişimleri, yanan bir parmak ve pudingin en güzel yeri...
Güzel bir yemeğin üstüne içilen kahve ve ilk sigara..
Bir hamam, güzelce bir kese ve üzerine masaj...off..
Krem şanti üzerinde çilek, dalında domates...
Yorgan gibi bembeyaz papatyalar...

Anneannemin çiçeklerle dolu balkonunda yere attığımız pufların üzerine yayılarak bebeklerime elbise diktiğim günler..

Mevsimlerden yaz, sıcak bir akşam üstü , ılık ılık esen rüzgar, yeni duş almış, saçımdaki vanilya kokusu henüz burnuma gelirken balkona çıkmak...
Masanın üzerinde ki beyaz tabakta kıppkırmızı bir karpuz...yanında peynir...

Evde yalnız kalıp da özgürlüğümün ve kendi krallığımın keyfini çıkartarak sadece benim yaşadığım bir evin ne kadar güzel olabileceğini düşündüğüm bir anda, yatakları toplarken elime geçen bir eşarp ve annemin o eşi benzeri olmayan kokusu...

Öylesine bir anda tosarmış otururken babamın salonda volta atışları...
Kardeşimin babamı gırgıra alarak bizi gülmekten koltuktan düşürmeleri...
Annemi mıncıklarken gülmekten fısıltı ile söyleyebildiği
"nefes alamıyorum manyak, yapma nolursun.." diye yalvarışları...
Babamın durup dururken "a benim güzel kızlarımm.." diyerek ani bir refleks ile sevmeleri, ödümüzün kopması ile gülmek arasında kalınan o anlar...

Anneannemin mavişim, boncuğum diyerek telefon açışları...

Her sabah işe giderken babamın pencereden el sallayışı... Apartman kapısından her çıkışımda el sallamak için cama doğru dönerken onun orada olduğunu bilmek...

Herhangi bir sıkıntıda aradığım Nesli'nin, sıkıntımı anlattıktan sonra
"ay duygu delirme yaa..." diye başlayıp içimi rahatlatan, bazen beni benden iyi tanıyan sözleri...

Uzun zamandır görüşmediğim ama aradığım anda sanki dün berabermişiz hissini veren, "canımmm çok özledim nasılsın?" cıvıldamalarıyla beni karşılayan dostlarım...

Sevdiğim adamın telefon da gülüşleri, ani sürprizleri, gözlerini yüzüme dikip nefes almama son verme çabaları... =)

Ve o upuzun kavak ağaçlarının gökyüzüne değdiğini sanan çocuk aklım...

Alıp bunları cebime, uçuversem uzaklara... Fena mı olur?

Azıcık canım sıkkın, abartıcak bir durum yok ama bu gece varlığından pek de memnun olmadığım o keskin gururumun, hayatımı bazen nasıl allak bullak ettiğini düşünerek bunu aşabilir miyim diye sordum kendime defalarca...

Fakat salak yerine konmaya dayanamıyorum...
Koşulsuz, şüphesiz güvendiğim insanların ağzından, sebebi her ne olursa olsun doğru olmayan bir söz duyduğumda inciniyorum... Hemde çok...

Herneyse, sıkkınlığım ile ilgili yazıp konuyu gözümde büyütmeyerek bu sefer farklı bir yol denemek istiyorum demiştim.
Bu yüzden şimdilik bu "ufak" konuyu burada bitiriyorum.
Moralimi düzelten, aklıma geldiğinde tebessüm ettiren ne varsa onları yazdım,
şimdi de her dinlediğimde gülümseten, hafiften sallanıp kıpırdanarak ve eşlik etmekten asla vazgeçemeyeceğim bir şarkıyla hoşçakal demeli diye düşünmekteyim... =)

Bu arada çok iyi geldi tavsiye ederim...
Hatırladığın da seni gülümseten ne varsa düşün, bir iki tane yazmaya başla zaten gerisi geliyor... Sonra da dinlerken en çok keyif aldığın müziği aç ve bir süre gözünü kapa...Kendi kendime psikopatça bir eda ile sırıtarak bitiriyorum şimdi,
o kadar içim sıkılmışken ne hale geldim... Güzel şeyleri anımsamak lazım demek ki... =)

Kim söylemiş beni, Süheyla'ya vurulmuşum diye?
Kim görmüş ama kim! Elene'yi öptüğümü...
Yüksek kaldırımda güpe gündüz,
Melahat'i almışım da sonra,
Alemdar'a gitmişim öyle miii?
Onu sonra anlatırım,
Fakaaat...
Kimin bacağını sıkmışım tramvayda?
Güya Galata'ya dadanmışııız...
Kafaları çekip çekip,
Orada alıyormuşuz soluğu.
Onu da sonra anlatırım...

Ya o Mualla'yı sandala atıııp,
Ruhunda hicranınııı söyletmeee hikaaayesiii...

Geç bunları...dırırı dırırı dırırı dım...
Anammm, babammm geç bunları,
Bir kalemdeee,
Bilirim ben yaptığımııı...
Nasıl da paylaşıyor insan isterse,
Nasıl da birmiş meğer hasretler,
Nasıl da mecburmuşuz sabretmeye,
Sevmeye...Öğrenmeye...