Cuma

Hoşgeldin Defnem!

9 ay süren bir hamilelik, o hamilelikte yaşananlar, bir bebeğin dünyaya gelmeden önce, 13 sene boyunca ne kadar istenirse istensin, ne kadar hayal kurulursa kurulsun değiştirilemeyen bir düzeni baştan sona değiştirebilme gücü... Taşınmalar, onca zorluğun arasında bir tek onun "hiç bir eksiği olmasın" diye yapılan fedakarlıklar... Herhangi bir gecede birden bire içeri odadan gelen bir "duyguuu" bağırışı, sabahın 05:45'inde alelacele hastaneye gidişimiz ve doğumun başlamasını beklerken duyduğum, annenin göbeğine bağladıkları o makinadan gelen "pıt pıt pıt pıt pıt..." kalp atışları...Doğumdan önceki o sancılar, bekleyiş, doğuma alınışı, ilk odaya geldiğinde annenin ve babanın yüz ifadeleri... ilk görüşte istemsiz olarak ağlamaya başlamam...İlk kucağıma alıp kokladığımda, elimi tuttuğunda hissettiklerim...Şimdi yaşanan zorluklar ve karmaşa...

Hayata bakışımı, doğrularımı, yanlışlarımı, bütün düşüncelerimi alt üst etti...
Annemi anladım, annesinin, ilk kucağına verilişte, ağlamakla gülmek arasındayken "çok güzelsin sen" diye sayıklarken ki yüz ifadesinden...

Babamı anladım, babasının ona bakıp göbeğini oynata oynata gülerken, gözünden akan yaşlardan...

Ailemi anladım, o minik ilk "ıpşı" diye hapşurduğunda "çok yaşa, güzel yaşa bebeğimm..." diye aynı anda taaa yüreklerinden kopup gelen cümlelerinden...

Zordu hissettiklerim...

Doğuma kadar yaşananlar da çok zordu tabii, hamileliğin ilk ayında ki mide bulantılarını, son aylarında bir türlü rahat yatamayıp sabahlara kadar uykusuz kalışlarını yada en rahat oturarak uyunduğunu, doğum başlarken çektiği sancıları gördüğüm anda ben bunu nasıl yaşarım...yapamam! diyerek deliler gibi istediğim o çocuk fikrinden tamamen vazgeçmiştim. Fakat kucağıma alıp kokusunu ilk duyduğum anda da yaşanan herşeye değeceğini düşündüm... Ama dedim ya, hissettiklerim daha zordu...

Kendi çocuğum olduğu zaman kim bilir daha neler anlayacağım bilmiyorum ama şimdiden bu kadarı bana yetti... Haksızlık ettiğimi düşündüm aileme çoğu zaman, ilk dünyaya geleceğimi öğrendiklerinde nasıl sevindiklerini düşünmeden, doğduğum günden itibaren nasıl sevildiğimizi bize her fırsatta hissettirmeye, göstermeye çalıştıkları halde bir türlü anlayamadan... Hiç birşeyden eksik kalmayalım, mutlu olalım, sürprizlerle sevinelim, rahat yaşayalım diye kendilerinden eksiltip bize fazla fazla verdiklerinin, hatta bazen kendi hayatlarını bizim için tamamen hiçe saydıklarının farkına çok geç vardığım için bir miktar utanıyorum....

Son bir haftadır en iyi anladığım şey, bu dünyada bir annenin evladına duyduğu sevgiden daha büyük bir sevgi yok... Hep derlerdi de, gerçekten hissetmeden, görmeden, şahit olmadan anlaşılmıyor işte...

Ne emeklerle büyüyeceksin Defne bebek, ne çok sevileceksin...

Beraber gezelim, dedikodular yapalım, alışverişlere gidelim vs...çok isterdim ama sen 20'li yaşlara geldiğinde ben 50'lerime yaklaşmış olacağımdan ve bayram ziyaretlerinde elimi öptüğünde fıttıracağımdan, pek yanaşacağını düşünmüyorum. Benim çocuklarımla gezersiniz artık ne yapalım... Ben anana küstüm sende kaderine küs, gencecik yaşımda bana 50. yaşımı düşündürür oldu... eh... =)


Dilerim, en az kendin kadar güzel olsun hayatın... Doğarken doktorun üstünü başını perişan edip kendin tertemiz çıktın ya, aynı öyle olsun ömrün...Tertemiz, bembeyaz, pembeli pembeli olsun... Hep o gamzelerini görebileceğimiz şekilde gülümseyerek dolaş etrafımızda inşallah... Hoşgeldin Defnem, iyi ki geldin!
Nasıl da paylaşıyor insan isterse,
Nasıl da birmiş meğer hasretler,
Nasıl da mecburmuşuz sabretmeye,
Sevmeye...Öğrenmeye...