Perşembe

Hesap.

Bazısında çeneye vurur, bazısı kırıldı mı sessizleşir, bazısı mücadele eder, kimiside akışına bırakır... Zaten zamanında yeterince incinmiş olanlar savaşmayı göze alamazlar belki... Ama yaşadığı üzüntüyü de, kırgınlığı da asla unutmazlar...

Kadın sabun gibidir.. kaygandır.. akıcıdır.. aklı başındadır..
Nerede nasıl olacağını kendisi seçer.. bilinçlidir...
Şekilli ve yuvarlak hatları, sivri keskin lafları vardır kadının..
Vücut sıcaklığı bile daha fazladır erkekten.. uyuma süresi, fizyolojisi, karın içi organları.. herşeyiyle başka bir ırktır... gelelim sormak istediğime..
Peki bir kadın bir erkeği ne kadar zaman sevebilir?
Cevabı çok basit, bir erkek o kadını sevdiğini hissettirdiği müddetçe hep...

Peki bir erkek bir kadını ne kadar sevebilir?
Künt yapılı, dar açılı hatlardan oluşan vücudu, çalışmaya programlanmış yapısı, olaylara direk bakabilen, detaylardan hoşlanmayan bir erkek tam zıttı olan bu cinsi ne kadar sevebilir? erkeğin aradığı huzurdur.. dinlenmektir.. erkek gittiği kadının yanında uyanmak kadar uyumayı sever.. güvenmelidir.. o tene o yokken başka bir elin değmediğini hissetmelidir.. çünkü erkek güçlüdür ve güç dünyasında kadınına başka bir gücün hakim olmasını istemez... Bu güveni ve rahatlığı ona verebilen kadını sever mi erkek? yada yeter mi onlar buna... bilmiyorum ama kadın olsun, erkek olsun sevginin, sevildiğinin kıymetini bilen insan ırkının hala yaşıyor olduğunu umud etmekten başka çarem yok.

Acaip canım sıkkın günlerdir, hissizleştim, uyuştum... bunaldım!
Bu umursamazlığı, bu derece değersiz hissettirilmeyi haketmiyorum!...
Bunu hakedecek kadar basit yaşamıyorum... O kadar bitkinim ki konuşacak derdimi anlatacak halim yok, zaten ağzımı açsam başlıcam ağlamaya o yüzden konuşmuyorum kimseyle, bi huzur istedim, bi sevmek, bi de sevilmek ama...hep ama...
devamını getiremiyorum bir türlü...
başa dönüp dönüp hep aynı şeyi yaşadığıma göre, değmiyorumdur belki bilmiyorum...
Şimdi ne kadar yansam da müstahak bana, o kadar çok istedim ve o kadar çok, sabırla bekledim ki, hem müstahak hem de ne desem boş... Anlatamıyorum...

Geldin.. çayıma şeker oldun, hem tadım değişti hem rengim.. meze oldun aklıma.. sigarama duman.. içime iç, dışıma sır... Uykusuzluğum, huysuzluğum hep bu yüzden...

Gideceksin.. yük binecek omuzlarıma.. sen sadece özleyeceksin o da belki...
Bana sadece özlemek yetmeyecek.. Aşkımdan ölsemde ses çıkartamam ben, gururumdan, inadımdan gık diyemem...Ama sen kim bilir ne zaman geri döneceksin?
gittiğinde ne bırakacak, döndüğünde ne bulacaksın? kimbilir…

Senin kafanda binbir gece masalları, benim kafamda binbir soru.. sevmek sorumluluk işi... Severken savaşmak, hala çaba sarf etmek, bunun için güç bulmaya çalışmak da bir o kadar zor... Yeterince yorgun, güvensiz ve mutsuzdum zaten... Şimdi kırgın, incinmiş... Çekildim bi köşeye izliyorum olan biteni, nasıl gidecek, nereye kadar böyle devam edecek acaba sorularıyla. Sanki yaşayan ben değilmişim gibi...
Elimden hiç birşey gelmiyor, -ki gelse kaç yazar...

Neyse, hesabı ben ödeyeceğim yine anlaşıldı...
Çok seviyorum lanet laanneet!
Daha yazmayacağım.
Hoşçakal.

Hayat O kadar zor mu??
Atılır mıyız oyundan, benzemezsek onlara...
Bahane mi lazım?
Mazeretimiz mi kalmamış?
Çok ayıp olmuş...Çok ayıp olmuş...

Hiç yorum yok:

Nasıl da paylaşıyor insan isterse,
Nasıl da birmiş meğer hasretler,
Nasıl da mecburmuşuz sabretmeye,
Sevmeye...Öğrenmeye...