Çarşamba

Küçük Şeyler...

Bugünlerde...


İçime cin kaçtı sanki.


Bir pencere kenarına oturup gelene geçene laf saydırmak istiyorum.


Gülesim geldi. Keşke yapabilsem.Kafama bir tülbent bağlayıp....


Hiçbir anlamı yokmuş bunca çabanın, geçen zamanın. Olgunlaşmaya, tamamlanmaya, törpülenmeye çalışmanın, hayatı kolaylaştırmaya, basitleştirmeye uğraşmanın... Bazılarımız olduğumuz yerde kalmışlar sanırım. Hatta bir miktar daha gerilemişler sanki...


Vefa neydi?
TDK sözlüğünde ifade edildiği gibi bir “sevgiyi sürdürme veya sevgi ve saygı bağlılığı” mı gerçekten?
Yoksa sadece bozadan mı ibaret bazılarımız için.... Herneyse...  


Geçenlerde hastanedeydim...
Bir sürü test, stres, o bu derken bir de test yapılacağından aç gitmiş olduğum için sanırım, kan alındıktan sonra bir an etrafımı göremez oldum. Telefonum öyle bir çalıyor ki, montumun cebini yoklaya yoklaya zar zor buluyorum. Açıyorum ama zaten o an canımdan bezmiş olduğumdan sinirli ve sabırsız konuşuyorum telefonda. Tek istediğim buz gibi bir suyu suratıma boca etmek yoksa hayatımda ilk defa bayılacağım sanırım.


-İyi değilim. Başım dönüyor. Neyse ne olur sonra konuşalım.
-Ne oluyor ya!
-Yahu! Birşey yok sadece birazdan arıyım seni olmaz mı? kapatıyorum.


Yüzümü yıkayıp biraz oturduktan sonra kendime geliyorum. Çıkıyorum hastaneden, yüzüme vurunca buz gibi rüzgar daha da bir ayılıyorum, oturuyorum bi pideciye, tam birşeyler sipariş etmişken kafamı kaldırıyorum karşımda sevdiğim adam... Galiba kendimi çok yalnız hissediyormuşum... Onu görünce resmen sırıttım. =)
Hani dünyam aydınlandı derler ya, öyle oldu, öyle bi ferahladı ki içim, ağlamayla gülmek arası karışık bi his geldi oturdu göğüs kafesime... Ne şanslıyım... Ne kadar şanslıyım!! diye düşünürken anlıyorum ki, ne kadar zor zamanlarımız olursa olsun o hep yanımda olucak... Ve o hep yanımda oldukça, o zorlukların hiç biri aslında o kadar da zor olmayacak... Ne kadar çok şükrettim o gün ona her bakışımda... Ve neler neler düşündüm...






Mutluluk kadar korkutucu bir his var mı acaba?
Biliyorum katıksız mutluluk yok bu hayatta. Her mutluluğun içinde bir sürü hüzün, bir sürü acı, bir sürü ah bir sürü vah.  Mutluluğu hak görmemek kendine, korkmak aslında çok da mantıklı. Ben bu mutluluğun yanında bir şey istemiyorum, bedelini öder giderim olmuyor hayat alışverişinde. Çöpe atmak istediğin, ağlayarak dökmek istediğin bir sürü işe yaramaz, mutluluk örseleyici promosyonlar kendiliğinden geliveriyorlar. İşte bu yüzden ağlamaklı suratlarla tuhaf tuhaf gülen bir sürü mutlu (!) insan var etrafta sanırım.


 En kötüsü de vazgeçilmiyor mutluluklardan.  Hele bir de çok mutluyken, biterse bu mutluluk her zamankinden çok mutsuz olunacağı düşüncesi yok mu!  Keşke mutlu olmasaydım bile dedirtiveriyor insana,
Yaşamın çelişkileri bazen kıymık gibi batıyor işte... Sürekli bi rahatsızlık...


 İşte bu yüzden, en çok da kendimi sebepsiz yere "ya biterse..." düşünceleriyle boğmak üzereyken, mutsuz hissettiğim zamanlarda bir şekilde tesadüfen sürekli bir araya geldiğim biri var... Pek tesadüfte değil, ara sıra nerede olduğunu bildiğim yada haber aldığım zaman kendimi onun yanına atıyorum... Tavsiye ederim, kendinizi kötü hissettiğiniz zamanlar da gidin ve küçük bir çocukla oynayın, oynayın dediğim ona eşlik edin değil, gerçekten oynayın, eğlenin yani... Sohbet edin, özellikle sorular sorun, verdiği cevapların doğruluğuna şok olmakla, gülmek arasında kalınan anlar daha eğlenceli oluyor... Ne bileyim, vakit geçirin onunla... Bir iki saatin sonunda insana derin bir nefes aldırıp "oh be!" dedirtiyolar.


Onları seyretmek bana en iyi gelen şey bugünlerde. Bazen en neşeli anlarımda, gülerken “niye gözün doldu ki şimdi” diye soruyorlar.


Gülmekten... Küçük şeylerin taşıdığı koca koca anlamları görünce, elinde olmadan gülümsüyor insan, hatta gözleri bile doluveriyor...


Kıvır kıvır saçlı, poğaça yanaklı, kocaman gözlü, dünya tatlısı bir kız çocuğunun, hiç menfaatsiz, sadece kollarını ona uzattığın için koşarak sana sarılması... Kucağına oturduktan sonra, başını göğsüne yaslayıp mırın mırın konuşurken saçlarıyla oynamak... 


Yada etrafa kükreyip aynı anda kükrediğinden sebep koşuşan insanları izleyerek hallerine gülen, fakat onlar önünü döndüğünde gülmesini gizlemek için hemen ciddileşen dedelere bakmak da gülümsetiyor beni...


Ve boşveriyorum canımı sıkan herkesi... Herşeyi... Küçücük şeyler ne çok şey anlatıyor insana...


-Beni mi seviyorsun duyguyu mu derinsu?
-ıııggghh...
-Söyle hadi, beni mi seviyosun duyguyu mu?
-Ben bütün ailemi seviyorum ama...
-Oooooooh...




2 yorum:

Murat dedi ki...

harıka

DYG dedi ki...

teşekkür ederim =)

Nasıl da paylaşıyor insan isterse,
Nasıl da birmiş meğer hasretler,
Nasıl da mecburmuşuz sabretmeye,
Sevmeye...Öğrenmeye...