Cuma

Ne Sendromu Bilemiyorum...

Nasıl bir öfke var içimde. Ne kadar birikmiş. Herşey nasıl da ters gidiyor, bir yerden bir sıkıntı çıkmaya görsün, hiç şaşmaz hemen ötekilerde peşi sıra yığılmaya başlıyorlar… Bankalar, iş ortamında sorunlar, özel hayat, aile, arkadaş v.s… Hangi birini sorsan dünya kadar şey anlatabilir, saatlerce şikayet sıralayabilirim öyle birikti, öyle taşıyor içimden, bu sefer laf dalaşlarına girmek yerine, bir anda ani çıkışlar yaparak “hiii! Neler oluyor be deli misin sen?!!” dedirtmek yerine farklı bir yöntem deniyorum.

"Peki Teoremi” koydum adını. Ne denirse, peki… Eğer deneyimin sonucu olumlu çıkarsa ve diğer yöntemlerden daha iyi bir sonuç elde edersem kendisini hipotez olarak gün yüzüne çıkaracağım, şimdilik teori olarak kalmasında yarar var...

Nasıl bir deney mi bu?

Mesela...

-Evle hiç ilgilenmiyorsunuz yine otel gibi kullanmaya başladınız, gece gel, gündüz kalk işe git, akşam gel bir şeyler ye biraz bilgisayarda oyalan yat, sabah kalk işe git… Bu ne canım böyle, oh valla hayat size hayat, ilgilenin yahu biraz, mutfak darmadağın olmuş, sizden nasıl ev hanımı olacak, valla günde üç posta dayak yersiniz aaaaa hiç mi….. v.s bu böyle uzayıp gidiyor ve yaklaşık 20 dakikayı buluyor. Konunun özü ise şu, sürahi de su bitmiş…

1 ay önce olsa konuşmanın arasında girer 15 dakika da ben laf yarıştırır sonra bir 15dakika daha laf dinlerdim ama şimdi ki yöntem daha işime geliyor.

-Peki babacım doldururum ben şimdi.

Ve Bitti… Allahım bitti!! O konuşma oracıkta sonlandı.

Deney = Peki
Süre = 1 Ay
İlk gün ki izlenim = Olumlu

-------------------------------------------------------------------------------------

Bir sohbet anı,

-yani durum böyle işte, benim sağım solum belli olmaz, sen güvenme bana, sevme de ama nefret de etme olur mu?

-peki, olur… :) (Ne desem…Ne desem yeriydi de..vazgeçtim!)

Herhangi bir tartışma yada kötü birşey yaşamadık, iyi de yaşamadık ama neyse diyip çıkabiliyorum işin içinden en azından.

Deney = Peki
Süre = 1 Ay
10. gün ki izlenim = Olumlu

Deneyim fena gitmiyor ama örneğini vereceğim liste böyle uzar gider…

Bu laf dalaşlarına giremeyecek, sohbet bile edemeyecek kadar yorgunum, yorgunluk derken bedenen değil, ruh, kalp ve beyin olarak çok yorgunum… Yada buna bezginlik mi derler bilmiyorum ki… Huzur istiyorum biraz. Hiç borcum olmasın ve işler en azından idare edecek kadar yolunda gitsin istiyorum illa muhteşem olmasına gerek yok. Kafamı kurcalayan, anlamsız söz ve hareketlerle vaktimi çalan, oyalayan kişiler olmasın da etrafımda illa dillere destan bir aşk yaşamama da gerek yok… Gerçi bu soruyu serdar benden daha önce sormuştu ama ben yine de soracağım!

Hayat! Beni neden yoruyorsun??!

Aslında sen yormuyorsun kabul, benim seçimlerim ve tercihlerimden kaynaklanıyor şimdi ki bu dibe vurmuş gibi hissetmeme neden olan ruh hali… Hepsini ben yaptım, aşkım olmasını istediğim adamı ben seçtim, kazığı yedim ama doymadım bi daha atsın diye yine kandım, şimdi ise salaklığımı sindiremiyor, yaşananları aklımdan çıkaramıyorum. Boş yere koşturduğumu bile bile hala aşktan başka pek çok duruma inatla ve ısrarla devam ediyorum… Yanlış olduğunu gördüğüm halde, sırf benim seçimlerim diyerek, kontrol altında tutmak için uğraşırken kendi kendimi paralıyor işime gelmeyincede b.ku sana atıyorum… Kusura kalma…

Kendime de “eyvallah duygu canın sağolsun!” demeyi öğrendiğim gün çok mutlu bir insan olacağım…

Denediğim yöntemin yan etkileri de var tabii… Mesela bu her şeye “hıı peki tamam”, “peki olur” dedikçe sürekli bir “oooffff!!” diyerek geçmeye başlıyor günler. Her gün bir öncekinden beter bir ağlama hissi musallat oluyor göğüs kafesimden gözlerime doğru. İçime atmak hiç bana göre değildir biliyorum. Konuşurum ben, küt diye söylerim, kavga mı ederim, saatler sürse de pes ettirene kadar haklıysam laf da yarıştırırım, inat ederim ama bu durum sanırım bir on sene sonra olmalıydı, daha susacak, “he he..” dedikten sonra hiç bir şey yokmuş gibi keyfime bakacak olgunluğa erişemedim, eremedim daha o kadar!! Şu 5 gündür sinirimden tam ortadan yüz bin parçaya bölünerek, milyarlarca hücremi sağa sola dağıtacağım az kaldı. Derdimi anlatmam lazım benim, konuşmam lazım, o kavgayı çatır çatır edip, gerekirse ciğerlerim patlarcasına bağırıp “oh bee…!” diyerek çıkmam lazım ortaya. Ama belki de sessizliğim konuştuğum zamanlardan daha çok şey anlatır ve ben başka bir duygu daha tanırım bu süreçte, biraz daha olgunlaşarak, ortalığı yıkmadan derdini anlatıp çözebilen biri ile karşılaşır, şu anda gittikçe büyüyen ve patlamaması için her saniye dişlerini gıcırdatan bu kadını biraz yatıştırabilecek yollar bulurum sessizliğin içinde… belki…bilemem…

Neden bu kadar öfke?
Neden bu kadar çabuk sinirleniyorum?
Nasıl bu derece kontrolümü kaybedebileceğimden, kendimden korkuyorum?
Bütün bunlar nasıl oluyor anlayamıyorum… Kendimi ve bu abartılı gelen agresifliğimi çözemesemde bildiğim tek bir şey var, dışarıya yansıttığım sinir veya aksilik içimde hissettiğimin onda biri bile değil şu günlerde…

Kahvaltı ederken zeytin bacağıma düşmüş, hay…!! Şimdi şu masayı bir tepetaklak etmek vardı ama… Neyse ben iyisi tereyağ bıçağı ile bileğimi kesmeyi deneyeyim… Biraz uğraştırır falan da oyalanırım en azından…

Yok böyle olmayacak! Biri olmalı, bir şeyler olmalı veya bir şeyler değişmeli artık…

Aşk, iş, aile, birinden biri iyi gitmeye başladığı zaman, tutunacak bir dal bulduğum an biliyorum daha iyi olacağım fakat bu süre içinde saygımdan ve sevgimden şüpheye düşen herkesten şimdiden özür diliyorum...

Hiç yorum yok:

Nasıl da paylaşıyor insan isterse,
Nasıl da birmiş meğer hasretler,
Nasıl da mecburmuşuz sabretmeye,
Sevmeye...Öğrenmeye...