Cuma

Mezarlıklar Vazgeçilmez Adamlarla Doludur... :)

Her birimiz kendimizi bunca önemserken toprak yavaş yavaş kayıyor ayağımızın altından sanırım... Kendimize bakmaktan fırsat bulamıyoruz “aslında neler oluyor...”

Ve en çok bu yüzden zor oluyor “durmak”... Hazımsızlık kötü şeydir...

Birşeyler değişmeli değil mi?
Mesela,
Aşk acısı yüzünden karşı tarafın halkasında kaybolmamalı erkekler ve kadınlar...

Bir tek kendi kapısının önünü süpüren, sadece kendi çocuğunu kayıran anneler de değişmeli artık.

Kediye köpeğe tekme atanın durması; bir elin, sigortasız çocuk işçileri ölüm saçan atölyelerden çekip çıkarması gerek.

Evi olmayana buzdolabı verenleri, iki torba kömüre ülkesini satacak hale gelenleri sarsmak gerek...

Hayatın bir yerinde bizi bizden edenin karşısında “durmak” imkânsız olmasa gerek!

Kırılma noktamız neresiydi, neden hiç tanımadığımız birine dönüştük zamanla, farkında mıydık acaba? Sorgulamak lazım... Bulunca düzeltiriz...

Lanetli 2009'un getirmedikleri ama götürdükleri üzerinden geçiyorum yine, sonra “Daha kötüsü ne olabilir, ölüm olmasın yeter ki” diyorum... İçimde patlamaya ramak kalmış, patladığında etrafa sıçrattığı alev topları ile 1.dereceden yanıklara sebep olacak olan ben, diniyor en azından bir miktar...

Değişmemeliyim aslında... Hepsine inat!!!
Birinin, birilerinin canımı yakması yada yenilen kazıklar insanı böylesine kaya gibi bir hale getirmemeli, sevmiyorum ki zaten bu hissi, daha doğrusu hissizliği...
Herşeyin bir süre sonra normal, olabilir olacağını düşünmek...
Donuk bir ifade ile dinledikten sonra, klişe bir iki söz söyleyip tekrar kendi kabuğuma çekilmek... Olan bitenlere şaşıramamak... Olmamalı...

Herşey "olabilir" olmamalı...

Küçük hayatımızdan birer birer eksilirken değerler, kişiler, her cenaze, her hastalık, her düşüş, her terk ediliş bir şeyler alıp giderken bizden,
Sessizce kabul etmeyi öğrendiğimizi fark ediyorum...

Ve o güzelim kelimelerimin nasıl yetersiz kaldığını...

Çok söyleyecek birşey yok, canım sıkıldı yazıyorum yine öyle, birini düşünüyorum, salaklığıma kızıyorum, salak yerine konulmaya izin verişime... Sonra ötesini düşünüyorum, nasıl takıntı haline geldiğini... Halbuki mezarlıklar vazgeçilmez adamlarla dolu... Farkettiğim anda durum değişiyor...
Ne ben, ne sen ne de o... Hiç birşey değiliz aslında, nedendir bu korkunç ego tatminsizliği, nedendir elindekinin kıymetini bilmemek, hep daha iyisini aramak ve nedendir üç dakikalık zevkler uğruna ayağına kadar gelmiş aşkları tepmek... Sonunda toprağa gireceksin ya,bari yaşamadan gitme...
Görmeyenleri, görmemek için insanüstü bir çaba ile direnenleri, önce tebrik etmek sonra da sağ dirseğimle elmacık kemiklerini kırmak istiyorum...
Nasıl?
Yeterince sadistçe olmadıysa ilerletebilirim...

Bu yazdığımı farklı yorumlayanlar olacaktır mutlaka, onlara da söyleyeceklerim var tabii... Yazdıklarımda yada konuşmalarımda, ne kadar çok yanlış anlamış ve anlaşılmışımdır .Üstelik seçtiğim işler de hep “anlatmak” üzerine...

Ama fikrini sormadığınız insanın akıl vermesi kadar çıldırtıcı bir başka eylem olabilir mi?

Herneyse... Konudan konuya atlama huyumdan da en kısa zaman da vazgeçeceğim söz!!

Ne vakit bir yerde mutluluk görsem dudağımdan “uzun ömür” dileği dökülüyor artık.

Bir yerde, birinin gözünde, bir omuzda, sevdiklerini sarmalayan bir kolda mesela, bir mutluluk görsem, hep aynı şey...

“Uzun ömürlü olsun” diyorum içinden,

Farkında bile olmadan, kendiliğinden...

Çünkü biliyorum, mutluluk uçucudur...

Kaçar, biter...

Olmadık anda gelir, beklenmedik bir sabah çıkıp gidiverir.

Ne tetikte olmak; ne “bir gün bitecek biliyorum” diye hazırlanmak ne de “bitmesin” diye paralanmak...

Hiçbirinin faydası yok, biliyoruz...

Bu yüzden dilerim, hazmedemediklerimizi bir kenara bıraktığımız, egolarımızdan sıyrılıp, bencilliklermizden kurtulduğumuz, kendimizi olduğumuz gibi kabul ettiğimiz, ayağımıza kadar gelen sevgileri kaçırmayıp, elimizdekinin kıymetini bildiğimiz, biraz tedbirli davranarak gelecek olan kazığın vereceği hasarı en hafif sıyrıklarla atlatacağımız, aşk dolu ve bol kazançlı, sağlık ve huzurun eksik olmadığı bir seneye giriyoruzdur...

Ve yine dilerim ki sevgileriniz hep uzun ömürlü olur...

Bu ara konuşasım var, yine geleciim... :)

NOT: Sevgili Alp Aygün bu yazının 3,5 saatte bitmesinin tek sorumlusudur... Bu sene onun için "Sahip olduğu bu neşe ve enerjinin hiç bitmemesiyle beraber intihar etmeme sebep olacak esprilerinin hiç kesilmemesini" dilerken... Kendime de ekstradan "sabır" rica ediyorum yüksek mercilerden... :D

Görüşmek üzere...

Hiç yorum yok:

Nasıl da paylaşıyor insan isterse,
Nasıl da birmiş meğer hasretler,
Nasıl da mecburmuşuz sabretmeye,
Sevmeye...Öğrenmeye...