Pazartesi

Birazdan Geçicek...

Şimdi derin bir sessizlik lazım bana... Hormonal değişimlerden nefret ediyorum.!!
Son bir saattir ne düşündüğümü bile bilmeden ağlıyorum, vallahi sebep yok, mutluluğuma ağlıyorum diyeyim... Niye bu kadar mutluyum? Çok korkuyorum...

Aşk mazoşistiyim herhalde ben.. Hoşuma gidiyor gün yarısı, bulut altında oturup acı çekmek.. Yüzüme asıp maskemi, melankolik sevgiler tüketmek...

Rahat, huzur yok bana, illa bir şey çıkartıcam.
Aslında ara sıra lazım kabul, başka türlü yazamıyorum ama bu kadar fena bastırmak zorunda mı?
Halbuki sevgilim daha geçen gün, mutluyuz, huzurluyuz, aksiyon arama hayatım demişti... Doğru aranıyorum ben.
İnsan "Allahım çok seviyorum yardım et!" diye ağlar mı ya!
Hadi tamam ağlar da, kavuşamazsa falan ağlar değil mi?
Kaybetmekten niye bu kadar korkar oldum ben?
Ne kadar çelişiyorum bazen düşünüp söylediklerimle, içimdekiler arasında...
Sevilmekten de korkuyorum, hatta aslında sevilmekten korkuyorum...
Sevildiğimi gördüğüm an yıkılıyor bütün duvarlarım, zırhımı giyinmiş, herşeye hazırlıklı olarak devam ederken şimdi o da beni seviyor düşüncesi ile ne var ne yoksa kenara koyuyorum, madem karşılıklı o zaman hiç gitmez dileklerim ile ya giderse düşünceleri birbirine karışıyor... Sokak ortasında çırılçıplak kalsam ancak böyle hissederim... Halbuki bir tek ben sevseydim daha rahattı, yaşadığım şey karşılıklı olmaya başladığı andan beri savunmasız kaldım...

Aklıma bundan 15-16 sene öncesi geliyor, lunaparka gitmiştik, sanırım Yeşilköy'dü, yeni bir oyuncak gelmişti. Çok çok hızlı, çok heyecanlı, aniden iniyor, aniden çıkıyor, çok zevkli diye anlatıyorlardı. Kimse bugünkü adrenalin makinesi rollercoster’ların ilk ve güdük örneğinin aslında korkutucu olabileceğinden bahsetmemişti. Kardeşimle beraber hevesle bindik. Ama daha onuncu saniyede ne yaptığımızı anlamıştık... Ancak geri dönüş yoktu... Herkes çığlık atıyordu. O kadar korkmuştuk ki, gözlerimizi sıkı sıkı yummuş, sadece bağırıyorduk.

Kardeşim o incecik boynunu kolumun altına sokup, bana sıkıca sarıldı. Ben kollarımın yettiğince güçlü olmaya çalışıyordum. Bir kolumla demire bütün gücümle tutunmuş diğer kolumla kardeşime sıkıca sarılmıştım. O “Duygu inelim bundan” diye ağlıyordu. Bense sürekli “korkma, korkma, bitecek, şimdi bitecek, birazdan bitecek” diyor ve o aletin duracağı ana kadar kardeşimi korumak zorunda olduğumu düşünüyordum.

Nereden biliyordum kardeşimi kollamayı?
Nereden biliyordum korkumu bir başkası için, benden zayıf olan için saklamam gerektiğini? O küçücük bedeninin bana nasıl titreyerek sığındığını anımsıyorum...

Şimdi buna ihtiyacım var sanırım, birinin sımsıkı sarılması lazım bana, korkularımın, şu esip gelen inançsızlığımın, saçma sapan düşüncelerimin yersiz olduğunu,
birazdan biteceğini söylemeli...
Neden böyle oldum ki ben?...

Aslında şöyle uzaktan bakınca kendime,
Sessiz sedasız yaşamlarda bağıran olmuşum çoğu zaman.
"Her halta muhalefet!" demişler benim için.
Halbuki ben sadece onların "doğru"larının doğruluğunu kabul etmemiştim.
Neden diye sorulmasın, ters gelmiştir, mantığıma yatmamıştır vs...
Toplumun omuzumuza yükledikleri gereksizdi, yeni yeni atıyorum üzerimden.
Bu yürek benimse, bu bedende benimse, benimmiş gibi yaşıyorum, onların istediği gibi değil. Fakat kendimi anlatmaya, anlaşılmaya çalışırken bağırmışım, bağırırken gözlerimden yaşlar gelmiş çoğu zaman...Kızınca ağlamamayı çok sonralar öğrendim...
Sen de mi Brütüs dedim çokça. Eros' dan çekmedim Brütüs' den çektiğim kadar.
Hırs benim için işimi iyi yapmaktı. Gün geldi gerçek hırs ne demekmiş, hırslı insanlardan öğrendim, şaşırdım, sevmedim.
Hırs diye adlandırdığınız o hissi sevmeyip kendi işime, kendi halime baktığımdan "Bundan bir halt olmaz!" oldum çoğu zaman...
Pek dert olmadı açıkçası, varsın olmasındı...
Birine güvenmenin risk almak demek olduğunu da öğrettiler sağ olsunlar.
Çabuk öğrendim kabuğuma çekilmeyi, koşmaya aşıkken.

Şimdi öğrendiklerimle bir daha bakıyorum kendime. Öğretilenlerden hiç mutlu değilim. Sek olamamak da sarhoş ediyor bazen insanı. Acı da olsa tadı, sek seviyordum kendimi. Kendimden bir yudum aldığım anda, ne olduğumu ne kadar acı çekebileceğimi biliyordum en azından. Konsantre meyve suları tadımı bozdu.
Bir ölçü “güvenin” yanında bir ölçü de “kendini koru” güzel olmuyor. Ama karışık meyve kokteylleri varken sek olmak da iş yapmıyor.
Her gün, bugün neye şaşıracağım acaba diyerek uyanmak heyecanlandırırken,
sevdiğim ve sağlamlığına inandığım insanları zaman içerisinde tanımak ve haklarında hayal kırıklığına uğramak bir yandan onlara, bir yandan da kendime olan öfkemi
daha da arttırıyor... Saflığıma mı yansam?

Karşılıksız yaptığım iyilikler havaya bırakılan renkli balonlar gibi.
Kafalar kaldırılıp ne kadar da güzel bile denmiyor. Oysa gökyüzü balon dolu.

Dışarı baktım şimdi pencereden. Güneş parlıyor, bahar dalları ağaçlarda.
Başımı kaldırdım, gökyüzünde balonlarım. Kimse görmese de ben görüyorum. Gözü gören birisine bakmayı öğretemezsiniz. Bakmayı bilen birisinin gözlerini oysanız da görmesini engelleyemezsiniz. Biliyorum, çünkü öğretildim...

Bahar geldi sonunda. Ben gene sek kalmaya gayret edip, koşmaya çalışacağım, zırhımı çıkardım, duvarlarımı yıktım, çekeceğim acı umurumda bile değil, korkuyorum ama razıyım hem belki de çekmeme sebep olacak bir aksilik çıkmaz ne bileyim...
Çıkmasın be, valla çok seviyorum bizi...
Diyordum ya bahar geldi, içimdeki sevgi heryerimden taşıyor, içimi titretiyor, bu bahar da Brütüsleri umursamamaya gayret ederek, kafasını kaldırıp bakmaya tenezzül edenler için rengarenk balonlar bırakacağım gökyüzüne.

Bazı insanlar değişemiyor, ben de onlardan biriyim sanırım, akıllanmıyorum...
Olsun başka türlü de mutlu olamıyorum...

Ama artık, isteyen benle gelir koşmaya, istemeyene bir daha balon yok...
Hadi artık birazdan geçsin...

Yaz bi yereee, güzelim yok olamaz,
Olamaz sensiz hayat, meleğim var olamaz...
Kim sevecek seni,
Kim tutacak elini,
Kurtulamaz güzelim kurtulamaz...
Al ruhumu aaal, al gençliğimi,
Rabbim şahidim söz güzelim...

Sana bu söylediklerimi daha önce duyduğun yalanlarla bir tutma,
Belki en güzelleri değildir ama dosdoğrudur gözbebeğim,
Dosdoğrudur inan bana...
Yaz bir kenara... Yaz bebeğim...
Yaz bir kenara...

Hiç yorum yok:

Nasıl da paylaşıyor insan isterse,
Nasıl da birmiş meğer hasretler,
Nasıl da mecburmuşuz sabretmeye,
Sevmeye...Öğrenmeye...