Pazar

Biraz duygu...Biraz uyku...

Oh valla... Yağmur yağıyor, hava mis, keyfim yerinde, saat 05:00 civarı, bir kahve daha yapıp bu yazının başına oturmalı mıyım??! diye savaşıyorum kendimle...
Yoksa duşumuda almışken uyumalı mıyım?
Bu yağmuru ve şu keyfi bırakmayı hiç istemiyor canım. O zaman kahve mi yapayım ben :)
Ve geldim...

Öncelikle 2010'un şu ilk şahit olduğum sonbahar yağmuruna merhaba...
Yine güzel bir gece ve ertesinde güzel başlayan bir günün daha sonundayım =)
Birlikte buruşmak istediğim adamın yanından çıkıp da eve gelmeler artık daha bir işkence gibi sanki... Halbuki ne güzel yayılmış dizi izliyorduk! Neyse, bir
uyku hali varki üzerimde kaç gündür, gördüğüm her yerde kıvrılıp uyuyasım geliyor... Hava geçişlerinden midir, nedir...fena...

Ayrıca, hayal kırıklığına uğruyorum sanki...
Öyle bir şey ki, kabulleniş mi desem, incinme mi desem, adını koyamadığım bir şeyler var üzerimde. Bilemiyorum...
Değişiyor muyuz...?
Nedir dersen verecek cevabım yok.
Şu şu şu diyemem ama hissediyorum... Tuhaf...

Aman, neyse, konuma geçiyorum. Hatta soruyorum.
Sence bir kadın niye kavga eder? Nasıl eder?
Şimdi bu yazı bu akşam dinlediğim hikayenin esas kızına ve "biz"e olsun, eğer planladığım gibi yazabilirsem, ben dahil pek çok hemcinsimi ifade edebilmiş olaraktan kendimle gurur duyacağım!

Kafası çalışmayan hırtlar, kadını zerrece tanımayan kazma türü erkekler, bir kadının öfkesinin ne anlama geldiğini bilmezler, bilmiyorlar...
Tıpkı bir kadının kavga esnasında söylediklerinin ne anlama geldiğini bilmedikleri gibi...

Kadın bir erkeğe duyduğu öfkeyi hiçbir zaman direkt göstermez...
Esas öfke duyduğu konuyu mutlaka değiştirir, başka bir konudan çıngar çıkartır ve satır aralarında söyledikleriyle bir nevi mesajlaşır...

Ama bizim erkeklerimiz “Bizimkinin heyheyleri üstünde...” türünden zırvalarla, “Aybaşısı mı tuttu bunun?” gibi ifadelerle kadınları aşağılasalar da, esasen her iki durumda da olayı kavrayamazlar...
Çünkü kadın, kavga ederken, kavga konusu olan konuyu değil, ilgisiz ve alakasız konuları kavga konusu yapar...
Mesele kadının neden kavga ettiğini, niye durup dururken hır çıkardığını, niye ortalığı ayağa kaldırdığını, niye yine maraza çıkardığını anlamaktır...

Gerçek nedenin ne olduğunu bulmak “kadından anlayan erkeklerin” işidir... ;)

Mesela bir kadın durduk yerde yanındaki erkeğin sinirini bozacak kadar şuh bir kahkaha atıyorsa, onu kıskandıracak şekilde etraftakilere ilgi gösteriyorsa, mutlaka “adama” bir bedel ödetiyordur...

Adam denilen o kazma, ya masadaki bir kadına bakmıştır ya çevredeki kadınları yiyecek gibi süzmüştür ya da yediği haltları etrafa böbürlenerek anlatmaktadır...
Bu durumlarda kadın, “o iş öyle yapılmaz böyle yapılır” dercesine davranır...

Ya da benim gibi hırsını almak için zaman ve mekan kollayarak, uygun ortamı bulduğunda fitil fitil burnundan getirir. Gerçi yukarıda yazdığım ilk taktik en cazip olanıdır ama belki de insaflı tarafıma denk gelindiğinden, daha bu şekilde bir hınç alma yoluna gitmemişimdir, şimdilik...

Kadın, sevgilisine yakınıyor telefonda;
-"Çok ayıp ettin... Beni Edirne’ye götürmedin... Söz vermiştin ve hiç sözünde durmuyorsun... Ben de bildiğimi okuyacağım...!!”

Bir süre tartışıyorlar, adam bulunduğumuz yere geleceğini söylüyor.
Başlıyoruz beklemeye, o sırada da konunun üzerinde konuşuyoruz ve adam gelmeden 5 dakika önce kadında değişimler başlıyor, makyaj yenileniyor, saçlar kendine getirilip biraz ıslatılıyor ve üzerinde ki gömleğe gözle görülür şekilde bir göğüs dekoltesi konduruluyor.

Adam masaya geldiğinde, kadının dekoltesine bi an bakıp kaldıktan sonra, kadının suratına doğru yerinden fırlattığı gözleri, kızarmaya başlayan elmacık kemikleri ve "üşümedin mi?", "üzerine birşeyler alsana??!!" sorularıyla oldukça eğlenceli gözükse de, asıl kadının verdiği "yok canım üşümedim böyle iyi.." cevapları ve anlamamazlığa yatışı, dudaklarımızı kanatacak şekilde ısırmamıza sebep olandı... Ayrıca “bildiğini okumanın” ne anlama geldiğini gösteriyordu ve bu daha başlangıçtı... Gülmemek için kafamı başka taraflara çevirsemde başarılı olduğumu söyleyemem...

Erkeklerin çoğunluğu, “bir Edirne’ye götürmeme" işinin buralara nasıl geldiğini anlayamazlar... Oysa konu, kesinlikle Edirne değildir... Zavallı Edirne!!!
Edirne bir kurbandır...
Ne diyordu kadın:
“Söz vermiştin... Zaten hiç sözünde durmuyorsun...”

Kadının anahtar cümlesi “zaten hiç sözünde durmuyorsun”...
Sözünde durulmayan konu da Edirne değil adamın her yıl vermiş olduğu “evlilik sözü”dür...

Sen kadının sözlerinin peşinden Edirne’ye gidersen elin boş dönersin...
Göğüs dekoltesiyle, zavallı Edirne arasındaki bağlantıyı bir türlü kuramaz,
“bu kadınlar ne acayip yaratıklar” deyip durursun...
Hatırlanması gereken konu taaa en başlardadır,
Edirne’deki Kırkpınar şenlikleri değil...

Yani demem o ki;
Bir kadın maraza çıkardığında bir erkek marazanın kendisine değil, gerçek nedenine yönelmelidir...

Ha diyorsanız ki; "Takmam ben vırvırcı kadını" o zaman o zaten takacaktır zatınızı, zamanı geldiğinde...

Geçmiş ola...

=)

Duygu...Biraz duygu...
Bütün isteğim buydu...
Biraz deniz...Biraz uyku...
uuuuuuu.......

Hiç yorum yok:

Nasıl da paylaşıyor insan isterse,
Nasıl da birmiş meğer hasretler,
Nasıl da mecburmuşuz sabretmeye,
Sevmeye...Öğrenmeye...