Çarşamba

...Yeni Hayat Dediğin...

Birini anlatacağım, birilerini, dilim döndüğünce, kalemim yettiğince…

Hayatımda güzelliği değişmeyen şeylere giderek daha çok bağlanıyorum. Değişmeyen insanlara, değişmeyen değerlere, yeri değişmediği gibi kendi kalbi, hali, edası değişmeyen dostlara ve de... Olmadığına dair tüm inançlarımızı yitirmişken yeşeren dibine kadar gerçek olan aşklara…

Vefa, taşıması zor bir duygu malumunuz. Ağır bir yükü var. Herkesin harcı değil. bunu bir kez daha derinden anlamamı sağlayan dostlarıma teşekkür borçluyum… Bir de en özellerinden biri olan Neslime bu yazıyı =)

Defter arasında kuruttuğumuz yazılarımız var, birbirimize hediye ettiğimiz çocukluk resimlerimizin arkasına yazılıp verilmiş notlar… Doldurmaya ramak kalan 10 sene de paylaştığımız onca sır, üzüntü, mutluluk… Hangi birini yazsam ki buraya, zaten yazmayayım, sana özel cüzdan arası sürprizlerimde ara sıra değiniyorum şimdi konu ben yada biz değil… sen ve o yani siz… =) Ama önce senden başlayacağım…

Şu hayatın içinde, ne kadar arkadaşı olsa da, aile ne kadar kol kanat gerip korumaya çalışsa da bende yaratılan izlenim; Yalnız, özgür, güçlü, güzel... “Kimseye ihtiyacımız yok bizim, her işimizi kendimiz yaparız evelallah; kesilecek, verilecek hesabımız da yok işte bu yüzden, kaybolmayız, yıkılmayız” diyen genç bir kadın var karşımda… Hayata karşı muhteşem savunma mekanizması geliştirmiş nadir insanlardan biri o. Kendi içinde iktidar savaşına girmeyen, ikili ilişkilerde özgür ruhu tavan yaptığından tavrını en baştan koyan ve bu netlikle karşısındaki insanı ezmeden, açık ve yalın yaşayan, bakış açısıyla hayatı ve yaşanan kötü olayları bile kolayca hafifletebilen, bu dünyayı sıkıntısı ile boğmayan belki de çok nadir insanlardan… Bazen öyle güçlü, bazen öyle kırılgan… O kahkahaların, makaraların, bazen dışarıdan görünen şu genç hanımefendi hallerimize yakışmayacak kaba saba konuşmalarımızın altında yatan, zarif, narin, en ufacık yanlış bir sözün, bir davranışın yada ters bir bakışın yüreğinde mühür gibi iz bıraktığı halde o izleri muhteşem bir ustalık ile gizleyen, sırdaş, dost, arkadaş, illa aynı karında büyümene gerek olmadığına inandıranlardan… Hayatta en çok güvendiklerimden, en sağlam, en dürüstlerinden biri…

Ve şimdi onun yanında aynı kendi gibi biri daha var…

Kaybolan inançlarımızı geri getiren biri… Sağlam, dürüst, güvenilir, temiz yürekli, şu zaman da kenar da köşede kalmış bir numune olarak tanımlasam yanlış olmaz…
2 ay önce hayatımıza soktu onu, korkmadan bütün sırlarımı verebildiğim, saatlerce dertleştiğim, saatlerce dert dinlediğim, bıkmadan usanmadan laf anlatmaya çalıştığım, bazen ikna ettiğim, bazen ikna olduğum, yerine göre abi, kardeş, dost olan birini kazandırdı bize teşekkür etmeden geçemeyeceğim…

Öyle bıkmışız ki bu dünyanın sahteliğinden, doymak bilmeyen iştahından, öyle yitirmişiz ki aşk’a ve dürüst insanların da olabileceğine inancımızı, ilaç gibi geldin capri sun… Hoş geldin… :)

İşte bu iki kahramanın başlattığı güzel mi güzel, tatlı mı tatlı bir aşk yeşeriyor gözümün önünde, her anına şahit olduğum, kahramanlarından ayrı ayrı dinlediğim, yeniden varlığına inanmama sebep olan tuhaf bir şey…

Güzellikler içinde devam etsin dilerim…

Halbuki bizdik, aşk deyince, bir küçük çıtırtıda yada kabuğuna vurulunca yuvasına kaçan kaplumbağa gibi saklanan, bir hoyrat ayak sesiyle dikenlerini çıkaran kirpiye dönen…
Kim bilir hangi savaş yarasıyla hırçınlaşmıştık, göz gözü görmez meydanlardan çıkıp gelmiş savaşçıların yaraladığı yüreklerimiz her geleni o savaşçı ile kıyaslarak arkamıza bakmadan uzaklaşmamıza sebep olmuştu…

Üzerini özgürlüğümüze olan inançla, eyvallah etmez dik başlılıklarla, kavgadan kaçmayan cesaretimizle, zımbayla, çiviyle, betonla örttüğümüz o yüreklerimiz, yumuşadı sanırım bir miktar… Beş parmağını beşi de bir olamazmış gördük, her insan aynı değilmiş, tertemiz kalanlar da varmış ve onlar bizi gelip bulurlarmış öğrendik…

Aşk; Yaş ilerledikçe zorlaşıyordu.
Zorlaştıkça azalıyor.
Azaldıkça yabancılaşıyor...
Yabancılaştıkça da inancımızı azaltıyordu…
Aşk... Hepimizin içinde koskoca bi özlemdi...

Şimdi ise; Bir an için bütün bu düşüncelerden sıyrıldığımız... “Hani ya olursa” diye niyet ettiğimiz... Bir an için görmüş geçirmiş bir erdemle el uzatıp gönül vermeye koyulduğumuz bir şey halini aldı... Çok mutluyum sizin adınıza... Dilerim hiç bitmesin, dilerim hep en güzeli ne ise onu yaşayın ve dilerim sevgiye ve sevginin tüm zorlukları aşabileceğine olan inancınızı kaybetmeyin…

-biliyomusun deli gibi seviyorum onu duygu! çılgınca yanı ne bileyim bana dese ki “kaan gel” anında çıkıp gideceğim o derece…
-şimdi bir izin almam lazım senden kapo.
-nedir?
-şu anda yazdığını yazımın bitişinde kullanmak istiyorum var mı izin?
-yaaaaa duyguuuuu…
-ya lütfen kapo yaa..
–iyi tamam koy gitsin yaaa seviyorum zaten neyi esirgeyeceğim... :)
-Ha şöyle yaa aslanım benim tamam yaşasın!

Gizlediğiniz, göstermekten korktuğunuz, içinize, kendinize sakladığınız herşeye sobe! =)

Bir varmış, bir yokmuş diye başlayan masallara nispet olsun diye değiştiriyorum başlangıcını,
Bir varmış ve diliyoruz ki hep kalacakmış olarak…
Gökten üç elma düşürüyorum… İkisi size birisi de bize…
Kolay gelsin ikinizi de…

Hiç yorum yok:

Nasıl da paylaşıyor insan isterse,
Nasıl da birmiş meğer hasretler,
Nasıl da mecburmuşuz sabretmeye,
Sevmeye...Öğrenmeye...