Çarşamba

Ferhat ve Külünk

Ferhat ile Şirin'in o efsane aşkını okumuştum bundan yıllar önce... Herkes gibi "vay beee aşka bak!!" dememem neden kaynaklanıyor bilmiyorum, belki illa farklı açılardan da bakılabilir düşüncemden ve denediğimde başka şeyler görüyor olmamdan olabilir ama bana pek öyle aşklarından ölmüşler gibi gözükmedi...ilginç... =)
Halbuki yüzyıllardır o anlatılan üç beş tane hikaye ile şu anki halini almış o aşk denen şey. Yönetmenler, yazarlar, filozoflar -ki şu sıralar herkes filozof o da enteresan bir konu ama hep bu birkaç hikayeden ilham alarak sanatlarına ve topluma yön vermişler bunca zaman...

Ferhat ile Şirin'in hikayesi şöyle, bakalım sen nasıl düşüneceksin?

Ferhat, Şirin'e aşık olmuştu. Şirin'in ablası Amasya Sultanı Mehmene Banu'ydu. Ferhat'a aşık olmuştu sultan ama Ferhat'ın gözü Şirin'den başkasını görmüyordu. Bu aşkın büyüklüğünü farkeden Mehmene Banu, Ferhat'ın Şirin'le evlenmesine mani olmak için ona insanlık tarihinin en zor işlerinden birini verdi.

-"Eğer kız kardeşimle evlenmek istiyorsan, Şahin kayasını del, şehre su getir, Şirin senin olsun." dedi.

Bunun üzerine Şirin hastalandı,yatağa düştü; çünkü o dağı delmek imkansızdı. Ferhat soru sormadı. Tereddüt etmedi.

-"Tamam kabul ediyorum." dedi ve zaman kaybetmeden dağın yamacına gitti.

İnşaattan, tünelden, kazmadan, kürekten hiçbir şeyden anlamıyordu Ferhat. Eline bir külünk aldı ve dağı delmeye başladı. Gece gündüz hiç ara vermeden çalıştı. Aylar geçti ve Ferhat'ın son darbesiyle dağ delindi, büyük bir gürültüyle beklenen su geldi. Su sesi şehirden duyulunca Mehmene Banu bütün planının alt üst olduğunu anladı ve bir büyücü gönderdi Ferhat'a.

-"Şirin öldü Ferhat, sen hala dağla, bayırla uğraşmaktasın! Sana onun helvasını getirdim." dedi büyücü ve elindeki mendili Ferhat'a uzattı.

Bu haberle beraber Ferhat şuurunu kaybetti ve elindeki külüngü havaya savurdu. Külünk yere düşmek yerine Ferhat'ın kafasına düştü, kanlar içinde yere yığılan Ferhat oracıkta Şirin'e kavuşamadan can verdi. Büyücü saraya geri döndü ve olan biteni Şirin'e anlattı. Şirin Ferhat'a koştu, onun cansız bedenini yerde görünce o da kendini kayalıklardan aşağı bırakarak canına kıydı.

Bu ve bu tarz hikayelerde bütün kahramanlar eninde sonunda ölür ve efsane olurlar. Peki bir aşk'ın "aşk" olabilmesi için illa ölmek mi gerekiyor acaba??
Her defasında kahramanlar bir şekilde ölüyor veya intihar ediyorlar, biz de buna aşk diyoruz... Allah allah...
Halbuki bir insanın intihar etmesi ile cinayet işlemesi aynı şey değil midir?

Kavuşunca, evlenince aşk ölüyor... Kavuşamayınca sen ölüyorsun...

Algılama sistemim bunu inatla reddediyor.

Kavuşunca da, evlenince de nasıl olsa benim diyerek kendini salan, o sevgili halinden eser kalmayan insanlar, birbirlerine sahip olduklarından emin oldukları zaman da da yine sevgili oldukları günlerde ki gibi davransalar, incitmemek için çaba sarf etseler, alttan alsalar, sadece kendilerine olan saygılarından bile bakımlarına, temizliğine, görünüşlerine dikkat etseler, birbirlerinin alanlarına ve özgürlüklerine aşırı derecede "hiç" demiyorum, uyum sağlamak diye birşey var ama aşırı derecede birbirlerine müdahale ederek bıkar noktaya gelene kadar uğraşmasalar biter mi o aşk sence?

Yani aralarında ki aşkı öldüren de yine insanlar!

İlla gebermen gerekmiyor yani...
Neyse yine de Mecnun acayipliğinden iyidir...
En azından Ferhat'ın aşkı bir işe yaramış da köyüne su getirebilmiş onlarca insanında kahramanı olmuştur. =)

Ay ne uyuzuuum...

Ama değilim bak normal düşün, aşık ol, sev, dibine kadar yaşa, kavuş, ömür boyu beraber ol falan falan... Ama aşk dediğin şey öldürmüyor arkadaş yanlış biliyorlar, sen aşık olmaktan korkma, vazgeçme de...
Dünya başka türlü döner mi canım..aa..

Hiç yorum yok:

Nasıl da paylaşıyor insan isterse,
Nasıl da birmiş meğer hasretler,
Nasıl da mecburmuşuz sabretmeye,
Sevmeye...Öğrenmeye...