Perşembe

...FAL...

23:30

Bir resim şövalyesi, beyaz bir sayfa... Bir palet, renkler, harflerim, cümlelerim... Bir model... İnsanlar, hikayeleri.... ve bir resim...
Her yerde rastlayabileceğin kadar çok ama yaşayanın kolay kolay anlatamayacağı, o günleri hatırlamak dahi istemeyeceği kadar acı veren, dört duvar arasında yaşanan, gizli, saklı hayatlar var tam dibimizde... Gözümüzün önünde... Her insan bir hikayedir aslında, kendini onun yerine koyman yeter ne kadar acı çektiğini bir nebze olsun anlayabilmek için.... Teşekkür ederim S.K...

-Aslan burcu bir erkek ile konuşman var haberin olsun bak, bak..bak.. aslan kafası bir de erkek var görüyor musun?
-Evet
-Karşısında ki sensin...
-Hadi bakalımmm... Kim bu aslan burcu bir bulsam artık!
-Neden bu kadar mutsuzsun be kızım sen?!
-Aman abla kendin görüp söylüyorsun işte neden mutlu olayım... Ucundan, köşesinden tutabileceğim ne var gözünü seveyim söyle bana!... bi söyle....

-Neler gördüm neler geçirdim, sen şimdi ki yaşadıklarını dert sanıyorsun, dert görmemişsin!! yat, kalk haline şükret insanlar neler yaşıyorlar... Öyle bir kötek lazım ki aslında sana, burnunu boka sokmasan ne kadar güzel gidecek hayatın ama nerde bela var oradan sen çıkıyorsun!!

-Abla yok ya! ne oluyorsa benim kontrolüm dışında oluyor... Valla bak...

-Hadi ordan..!! Eşşek!! Yok yok şöyle sağlam bi dövmek lazım seni gör bak o zaman bi daha...kıymet bilin kıymet....

50 yaşındayım ben...
Güzel bir çocukluk geçirdim, çok fakir bir aile değildik ama aman aman bir zenginliğimizde yoktu, orta halli işte..bildiğin gibi...
Annem, babam gözümüzün içine bakardı... Baba baya tutucu tabi o zamanlarda, hava kararmadan evde olmak zorundayız, öyle zırt pırt dışarı çıkmak, gezmek, tozmak yok, okuldan eve, evden okula...Sıradan bir hayat işte...

Annem dört dörtlük bir ev hanımıdır, üstümüze titrer bir dediğimizi iki etmezdi... Okumamı çok isterdi bilirim de bende pek istek yoktu biliyor musun... Sevmiyordum ben okumayı... Orta okulu da bitirdikten sonra istemedim okumak, bütün gün evde anneme yardım ediyorum, dikiş dikiyor, evi temizliyor, yemek yapıyoruz... Çok kafa kadındır annem, sohbetimiz, muhabbetimiz eksik olmazdı, çok fazla yaş farkı yoktur aramızda 15 yaşında doğurmuş beni, ne kadar genç düşünsene...Çok güzel kadındı zaten... Esmer, minyon, zayıf, beline kadar simsiyah saçları...Yay gibi kaşları vardı bir de kocaman kocaman kendiliğinden sürmeli simsiyah gözleri..Öyle güzel kadındı işte...O italyan kadınlarına benzerdi, asil bir kadındı da hiç hakettiği hayatı yaşayamadı... Hangimiz yaşıyoruz ki?...

Kötü birşey görmedim ailemde hiçbir zaman, ara sıra huzursuzluk olurdu o da babam çok çapkın bir adamdı... Annem de çok kıskanırdı onu, o yüzden arada tartışırlardı, başka da bi sorunumuz yoktu işte...

-Bak anlatayım sana...

15 yaşındayım, arada alışverişe çıkıyoruz, pazara, bakkala... Bir çocuk var mahallede ki kahvenin önünde, sandalyesini ters çevirmiş öyle oturuyor sandalye de, simsiyah deriye benzer mont tarzı birşey var üzerinde, nasıl da yakışıyor bir bilsen...ağzında da habire bir sigara, kağıt oynuyor sürekli... Gözleri kısık kısık bakıyor hep ağzında ki sigaranın dumanından, ben geçiyorum kahvenin önünden ama başımı yerden kaldırmıyorum, yine de görüyorum onu, o da beni... Oradan her geçişimde o kısılmış gözleri, dudaklarının arasında sigarası, kağıtlardan kafasını kaldırmadan, çatık kaşlarının altından bana bakıyor biliyorum..

Kalbim ağzımdan çıkacak nasıl atıyor, bacaklarım titriyor, gülesim geliyor dudaklarımı ısırıyorum, daha hızlı yürümeye başlıyorum... Bir an önce geçsem şurdan da şu tüm organlarımda oluşan tuhaf hisler geçse...ne ki bu böyle..!!

Bir yandan hoşuma gidiyor, bir yandan da nasıl kızıyorum kendime bi bilsen... Sırf gülmeyeceğim diye dudaklarımın içi kanıyor, öyle ısırıyorum... Yoksa sırıtıvericem adamın suratına... Ama bakıyor bana biliyorum, hemde nasıl bakıyor biliyor musun böyle gözleri sanki suratıma yapışmış öyle bakıyor... Kafam yerden kalkmıyor, onun da kağıtlardan kalkmıyor biliyorum ama ikimizde birbirimize bakıyoruz...hissediyorum... Şimdi şuracıkta yere bi yapışıcam rezil kepaze olup bir daha buradan geçemiycem, bir düzgün yürüyebilsem... Ateş bastı her tarafımı, bir de titriyor ki elim ayağım sorma... Gençlik işte...

Neyse, böyle git..gel...git...gel.. Tanışıyoruz zamanla, artık pazar da karşıma çıkıyor, ne işi varsa kahvede kağıt oynayan adamın pazar da... Bakkala gidiyorum, bakkala geliyor...Yanımda duruyor, sigara istiyor... Sigara,kahve, kolonya kokusu karışık kötü bir koku geliyor burnuma para vermek için kolunu uzattığında...
Yok be o kadar da kötü bir koku değil aslında... Hatta bu koku ona yakışıyor...
Böyle böyle o gizli bakışmalarımız apaçık hale geliyor, artık onu gördüğüm zaman selam bile veriyorum, gülümsüyorum...
Babam bir duysa neler olur... Ense kökümden vurur beni kesin ama umurumda değil, ona gülümserken,o bana kısılmış gözleriyle çatık kaşlarının altından bakıp, gülümsemekle gülümsememek arası selam verdiğinde hissettiklerim...
Kalbim...
Midem...
Bacaklarım...
Yanaklarım...
Allahım!! Kendinize gelin!!!
O hissettiklerim varya... Babamın beni ense kökümden vurmasına değerdi...
O zamanlar değer zannediyordum...

Bi gün eve dönüyorum, nerden hatırlamıyorum şimdi, çok zaman geçti... Mahallenin başında yolumu kesiyor, adını söylüyor elini uzatıyor, elimi uzatıyorum...elim titriyor...
Tokalaşıyoruz yarım yamalak... İlerleyen günlerde de ara sıra ben bir yerlere giderken yanımda eşlik ediyor, haftada bir iki kez mektuplar tutuşturuyor elime, ilk başlarda mektuplara cevap yazmıyordum, şimdi yazıyorum... Buluşuyoruz gizli kaçamak...

Sonunda evlenmeye karar verdik, nasıl mutluyum anlatamam, haftaya istemeye gelecekler beni, babama söylemiş annem... Avuçlarım terlemişti annem babama söylediği haberini verene kadar..

Tuhaf... Hiç bir tepki vermemiş babam... Tamam demiş, susmuş... Şaşırmadım desem yalan, bu sessizlik hiç iyi değil....!!!

Bir hafta sonra geliyorlar istemeye, baya gergin bir hava var evde, babamın ağzını bıçak açmıyor, kesin birşeyler olacak...
Nefesim kesiliyor, mideme bir sancı girdi şimdi bayılıcam...
Babam bu evliliğin olmayacağını, beni vermeyeceğini söyledi... Ahmet'in suratı bembeyaz,
benim ki ne renk bilmiyorum ama normal olmadığı kesin...
Babam bütün hafta orası senin, burası benim Ahmet'i araştırmış, soruşturmuş,
Neden baba!! Neden...!!!
Seviyorum ben onu neden!!!???
Lazmış onlar! E olsun bana ne zararları var?!
Hem o da beni seviyor!!
Kumar mı oynuyormuş?!
Evlenince oynamaz ki... Bırakır.. Ben söylerim ona, kırmaz beni bırakır vallahi bırakır babam ne olur yapma!!
Yok... Olmuyor... Ne söylediysem ikna olmuyor... Sevemem ki ben başka kimseyi, ölürüm..

3 gün geçti Ahmet'ten ses yok...
Babam geldi geçenlerde, Kansız Ahmet derlermiş ona kahvede...bunu söyledi...
Desinler... Banane... Yanlış tanıyorlar, öyle biri değil o!!
Bir tokat patladı ki suratımda...
Babama ilk kez bu ses tonuyla cevap verdim...
Babam ilk kez vurdu bana...

5 gün oldu...
Neden bir haber bile yollamıyor...Yok vazgeçmez benden bilirim ama neden hiç ses yok,
evden de çıkamıyorum ki...deliricem bütün gün odamda, pencereye yapıştım desem yeridir, camın kenarında ki macunlarda baya eskimiş...kas katı olmuş dökülüyorlar...
Küçük bi çocuk geldi camın kenarına, ufak bir kağıt parçası bıraktı koşa koşa gitti,
yarın gece herkes uyuduktan sonra pazarın kurulduğu yerde bekleyecekmiş beni, oh sonunda...

Kaçtım...
Son zamanlarda zaten cehennem gibi olmuştu ev, o gece pazar yerinde buluştuk, hemen evlerine götürdü beni, hoca bekliyormuş evde, imam nikahı kıyıldı... Artık evliyiz...
Ona kavuştum ya daha ne isterim artık ben...
Kıbrıs harekatı başlamış, evleneli daha 2 ay olmuştu ki askere aldılar Ahmet'imi...Ağla ağla gözlerim çıkacak yerinden, dayımın yanına geldim, bir süre onlarda kalacağım, babam
"sildim onu, benim öyle kızım yok" demiş... Yüreğim yandı, birşey de diyemedim, biliyorum çok kızgın bana.. Annem perişanmış, gece gündüz ağlıyormuş...
Ah anacığım nasıl özledim bilsen... Bir sarılsam, kokunu içime çeksem... Öyle özledim ki seni, sohbetlerimizi... Anlatacağım o kadar çok şey var ki sana, çok mutluyum ben, çok seviyoruz birbirimizi, keşke sizinde rızanızı alabilseydim de bu mutluluğumu hiç birşey gölgeleyemeseydi... Çok özledim...

Dayım benden haberler götürüyor biliyorum... Barıştırmaya da çalışıyor ama babam inatçıdır, nuh diyor, peygamber demiyormuş... Olsun...

6 ay kadar dayım ve yengemle beraber kaldım, sonra kayınvalidemin yanına geldim şimdi beraber yaşıyoruz, Ahmet'in gelmesine çok az kaldı, öyle çok özledim ki... Sürekli mektuplaşıyoruz, şükür sağlığı iyiymiş, bir tek derdi varmış o da hasret... Beni çok özlemiş, gelir gelmez bir çocuğumuz olsun diyor... Olsun tabii... Benim de onun yokluğundan başka derdim yok ki zaten... Bir de ailem... Ailem... Annem... Babam.. Burnumda tütüyorlar...

Ahmet geldi 1,5 ay oldu hemen işe girdi, bu akşam ona çok güzel bir haberim var, kayınvalideme bile söylemedim, sürpriz olsun... Hamileyim dedim...
Ben hamileyim...Bizim bir çocuğumuz olacak...
Öyle bir zıpladı ki yerinde, çığlık kıyamet öyle bir sarıldı ki bana, kelimelere dökemiyorum...Bu kadar mutluluk fazla, nazar değecek diye ödüm kopuyor... Zor bir hamilelik geçirmedim, kolay da bir doğum oldu... Bir oğlan ki aynı babası, kapkara zeytin gibi gözleri var, minicik..cılız...ama uzun boylu... öyle güzel, öyle güzel ki... Dünya yakışıklısı benim paşa oğlum...

4 ay geçti doğumumun ardından, hamileyim yine... Aslında böyle iyiydi ama neyse kardeş olurlar birbirlerine... Dün dayım geldi, tam da hastaneden gelmiştim, bu sefer ilk kaynanama söyleyecektim hamile olduğumu, geçen sefer Ahmet gelene kadar bekledim de ilk ona söylemedim diye baya surat asmıştı bana, ilk onunla paylaşayım dedim eve geldim ki dayım bizde, al oğlunu gel dedi, nereye diye sorduysam da cevap vermedi, tuttu elimden beni, kucağımda oğlum annemlerin evine götürdü, ayaklarım kilitlendi sanki çıkamıyorum o merdivenleri... Kapıyı çaldı, annem açtı... Yaşlanmış mı ne? Saçlarında beyazlar var annemin... Bebeğimi dayıma veriyorum...
Anneciğim..
Anam...
Annem...
Öyle bir sarıldık ki birbirimize, içine sokacak beni öyle öpüyor saçlarımı, yanaklarımı, ağlıyor bir yandan da... Ağlamamaya çalışsamda yaşlar dökülüyor gözlerimden...
İçeri girdim babam oturuyor bir köşede, yanına gittim, eline sarıldım, ilk önce bi kaçırır gibi olduysa da fazla direnemedi, öptüm elini, dayanamadı sarıldı... Biliyordum özlemiş beni...bende onları hemde çok... Torunlarını veriyorum kucaklarına, ağlaya ağlaya seviyorlar, öpüyorlar, kokluyorlar...
Babam bir süre sonra yüzünde bir memnuniyetsizlik "aynı babası.." diyor..gülümsüyorum...
-Evet babacığım aynı babası... Bende aynı sana benzerim unuttun mu....
Göz göze geliyoruz, gülümser gibi oluyor..Evet evet gülümsedi...gördüm...gülümsedi..!
İlk kendi aileme söylüyorum ikinci kez çocuk beklediğimi, seviniyorlar... Eve gidiyorum kayınvalideme...o da seviniyor... Sonra Ahmet geliyor, ona söylüyorum, o da seviniyor, sarılıyor, öpüyor beni...

Bu sefer biraz daha az sevindi sanki ama bende ilkinden daha normal değil miyim?
Korkuyorum sanırım bu sefer...
Geçinebilecek miyiz?
5 kişi olacağız şu küçücük evde...
Zaten bir bebek var, şimdi daha zor olacak...
Neyse bu doğana kadar oğlum biraz daha büyür...

İkinci çocuğum kız oluyor, o da aynı babasına benziyor... Neden bana hiç benzemiyorlar..?
O kadar da güzel ki... Hiç böyle bir bebek görmemiştim, sanki sürekli muzur muzur gülümsüyor, dalga geçiyor gibi bizimle... Zaman da ne çabuk geçmiş, 4 sene olmuş evleneli 20 yaşıma girdim Ahmet ile resmi nikah kıydık... Hiç bir sorunumuz yok şükür, maddi olarak ara sıra zor dönemler geçiriyoruz, Ahmet ya işte, ya kahve de, şu kahveyi, kumarı bir bıraksa aslında, herşey daha da iyi gidecek yoksa çok seviyorum onu, hem çok da iyi bir baba, öyle güzel oynuyor ki çocuklarıyla, hiç birşeylerini eksik etmiyor, ne kadar kumarı, kahvesi olursa olsun hiç birşeyden mahrum bırakmıyor bizi fakat hissediyorum çok canı sıkılıyor ara sıra... Belli ki parası bitti... Neyse geçer bugünler de ne yapalım... Hep iyi gün yaşayacağız diye evlenemedik ya, atlatırız...

Yine hamileyim...
Öyle de zor zamanlar ki... Asker sıkı yönetim ilan etti, darbe yapıldı, binlerce insan kayıp, ölüyor, öldürülüyor... Ortalık karma karışık... Yemek yerken öyle laf arasında söyledim gebeyim diye... Sevindiler yine ama bu yoklukta...
Neyse sağlıklı olsun da nasıl olsa büyütürüz Allah rızkını verir diyor Ahmet.... Yemeğe devam ediyoruz... Halbuki bu haberi her duyduğumda ilk kez duymuşum gibi bir sevinç kaplıyor içimi, zıplayasım geliyor, kalabalık aileleri seviyorum... Onların bu kayıtsızlıkları bazen çileden çıkarıyor beni...

3.hamileliğim, 5 aylık oldu, bu sefer zor geçiyor, sabahlara kadar kusuyorum, sürekli midem bulanıyor, vücudum, yüzüm lekelenmeye başladı, aslında minyon denebilecek biriyim ama bu sefer çok fazla kilo aldım daha 5 aylık olmasına rağmen tüm kalça ve karın çevrem de çatlaklar var... Moralim bozuluyor, doğurunca belki kendiliğinden geçer, sorun etmemeye çalışıyorum... Yine de ya Ahmet artık beni beğenmezse...
Zaten bir tuhaf bu aralar, pek yaklaşmıyor yanıma, eve çok geç gelmeye başladı, bazen gelmiyor bile, normalde hafta sonu işe gitmediği zamanlar bizimle olurdu, ailecek birşeyler yapardık, şimdi arkadaşlarla balığa gidiyorum diyerek çıkıyor evden, sabaha kadar yine yok.. Geçen gün pazarda arkadaşı ve eşiyle karşılaştık, bu soğukta balık tutmaktan ne anlıyorsunuz dedim laf arasında...Ne balığı, ne tutması yenge dedi... Uzatmadım fazla, karıştırdım heralde diyerek geçiştirdim konuyu ama anladım... Ahmet bana yalan söylüyor... Dün gece de gelmedi eve, bu akşam geldiğinde sordum neredeydin diye gözlerini kaçırdı, kendi sesini kendi bile duymuyor eminim, öyle mırr mırr konuşuyor ki soruma cevap verirken... Yalan söylüyor bana ama öğrenmek istemiyorum gerçeği, canım yanacak biliyorum...
3. çocuğuma hamileyim, iki tane ufacık çocuğum var, işim yok, param yok, gidemem ki bir yere... En iyisi kurcalamamak...

Ahmet'in kuzeni telefon etti bu gece, izmirden arıyor, "kocan burada başka bir kadınla, gel al abla kocanı.." dedi...
Görüntüler bulanıklaşıyor... Nefesim kesiliyor... Telefonda bir ses, konuşuyor ama anlayamıyorum, boğuklaşıyor sesi, bacaklarımın bağı çözüldü sanki, midem de bir kasılma... 15 yaşında o kahvenin önünden geçerken onu gördüğümde ki hisler bunlar... Ne tuhaf... Gecelerdir eve gelmiyordu, aramadığım, sormadığım yer kalmamıştı.. İzmirdeymiş, başka bir kadınla...

Belki benzetmişlerdir, ama yok canım kendi kuzeni de benzerlik olsa ararmı hiç!...

-Yarın sabahtan geleceğim...
-Anneme bırakırım çocukları geleceğim.
-Yok yok sen merak etme beni iyiyim ben,
-İyiyim, yok ağlamıyorum kapat hadi, yarın ararım...

Kapandı mı telefon? Bilmiyorum ki... Hareket edemiyorum... telefonun başında, yerde öylece kalakaldım... Ahmet benden başkasını mı seviyor artık...

Sabahı zor ettim, otobüsteyim, Samsun, İzmir arası ne kadar da uzunmuş, yol bitmek bilmiyor sanki günler geçti... Karnımda bebeğim, titreyerek iniyoruz otobüsten, kuzeni karşılıyor beni, ablam diye bir sarılışı var ki...Ağlamıycam!...
Eve gidiyoruz önce, bütün gece uyumadım, uyuyakalıyorum ister istemez, kalktım baya halsizim birşey yemediğimden olsa gerek, bu şekilde çıkamam karşılarına yemem lazım, güçlü olmam lazım... Biraz daha uyuyorum, sabah kalkıyoruz, her gün onları gördüğü yere götürüyor beni, uzaktan bakmaya başlıyorum...

İşte orada benim Ahmet'im... Samsun'un Kansız Ahmet'i... İlk defa geçiyor bu söz aklımdan, seneler önce babam söylemişti...
Babama ilk bağırışım...
Babamdan ilk tokadım...

Orada işte, nasıl da sarılıyor o kadına... Senelerdir bana böyle şefkatle, sevgiyle sarıldın mı sen...İstemiyorum yanlarına gitmek, tırnaklarım çekiliyor sanki, öyle canım yanıyor, istemiyorum beni görsün... Alıyorum evden eşyalarımı, dönüyorum Samsun'a o akşam...
Daha önceden de biliyordum, farklı farklı pek çok kadın geçti hayatından, hep hissettim ama hiç duymadım, görmedim...Duyurmazdı, görünmezdi etrafta, üzmek istemezdi beni de ama bu sefer ki başka sanırım... Gördüm ya rahatlamışım herhalde, bütün yol uyudum otobüste, eve geldim karnımda 5 aylık bir bebek, beşikte bir bebek, etrafta yeni yeni konuşmayı öğrenen ufak bir çocukla bekliyoruz Ahmet'i her gece, sabahlara kadar...
Bebeğim ağlıyor, ben ağlıyorum...
Ahmet ara sıra geliyor, bir kaç gün kalıyor, hiç birşey sormuyorum, hiç birşey belli etmiyorum... Detaylı bir sürü açıklama yapıyor bana, izmir'de amcasının kahvesi varmış, beraber orayı işletiyorlamış, bir süre daha orada çalışacakmış.. Aslında bizi de çok özlemiş ama mecburmuş... Ahmet yemek yiyor, çocuklarıyla oynuyor...ben onu izliyorum...
Ahmet bana bakıyor, gülümsüyor, ben gülümseyemiyorum...
Ahmet uyuyor, ben yine onu izliyorum...
Ne kadar mutlu, ne kadar sakin, ne kadar rahat... Sanki o değil farklı farklı hayatları yaşayan...Sanki söylediklerinin hepsi kelimesi kelimesine doğru....
Ahmet yaşıyor...Ben yaşamıyorum, ben onu ve onun hayatını izliyorum uzaktan, binbir işkence ile...

Her gün binlerce kez sözler veriyorum kendime...
Her gece "yarın onu da buraları da terk edip, alıp çocuklarımı gideceğim bu evden!!" diyerek yatıyor, her sabah nereye giderim, nasıl giderim, çocuklarım ne olur, para yok, iş yok diyerek uyanıyorum...
Çocuklarımı doyuruyor, onlarla oynuyor...ağlıyorum...onları uyutuyor yine ağlıyorum...
Hayatım cehenneme döndü, ne kalmak istiyorum, ne de gidebiliyorum...
Ah Ahmet... Kansız Ahmet.... Yüreğimi yaktın....

Bebeğim doğdu... Resmen herşeyiyle bana benzeyen bir oğlan... Bende onunla birlikte yeniden doğdum sanki, bundan sonra kendimi tamamen sadece çocuklarıma adayacağım, onlar kendi ayakları üstünde durmaya başladıkları anda da gideceğim...
Ahmet geldi, hastanenin odasından içeri giriyor... 5 aydır çektiğim bu ızdıraptan haberi bile yok, gülümsüyor, alnımdan öpüyor, getirdiği çiçeği vazoya koyuyor... Neden yüzüme bile bakmıyor.... Sanki ben yokum orada... Oğlunu seviyor, sonra tekrar öpüyor beni, çok işleri olduğunu en kısa zaman da tekrar bizi görmeye geleceğini, çok özlediğini söyledi...Gidiyor...

Bundan sonrası hep böyle mi gidecek... Böyle nasıl yaşanır ben bilmiyorum ki... Ne kadar da mutluyduk halbuki...

Çocuklarım büyüyor, onlar büyüdükçe benim o kendi kendime sözünü verdiğim gidiş günü yaklaşıyor... En küçük oğlum doğalı 2 sene oldu...Bugün yine geldi, yemek yedi, banyo yaptı, sırtını keseledim, tuhaf hiç konuşmuyoruz... Sanki 2 senedir bizden, benden ayrı yaşayan, başkasıyla olan o değil... Bunları yaşayan ben değilim sanki, herşey o kadar doğal, o kadar normal....
Çocuklarıyla oynuyor yine, oyuncaklar almış onlara bir sürü, o kadar mutlu ki, görüyorum ara sıra yine bana bakıyor... Bakmıyorum, bakmayacağım! Onun her bakışını hissettiğimde yüreğime birşeyler saplanıyor, dudaklarının arasında sigarası, kısık gözleri, çatık kaşlarının altından bana bakan o delikanlı... Yine aynı bakıyor... 21 yaşındayım... 26 yaşında...
Yaşlandık mı ne?
Kendimi 81 yaşında gibi hissediyorum... Şu 2 sene ömrümden 20 seneyi alıp götürdü sanki...

Yine gidecek...yarın yine gidecek ve yine haftalarca gelmeyecek...
Neden ben değilde bir başkası... Neden başkalarını seçiyor... Bir anlayabilsem...

Gitmedi... Geçen akşam da geldi..Dün akşam da geldi...Bu akşam da geldi....
İşe gitmeyecek misin diye sorduğunda işinin sona erdiğini söyledi... Galiba artık hiç gitmeyecek... O gitmezse belki bende gitmem, hem yine eskisi gibi olabiliriz...Olabilir miyiz?... Geçen gece dokunmak istedi bana, belime sarıldı, bacaklarımı okşadı, kaskatı kesildim... Öyle bir kaskatı kesildim ki tırnaklarım etime geçmiş, uyuyor numarası yaptım, bir kaç kere uyandırmayı denedi baktı ki uyanmıyorum vazgeçti döndü arkasını uyudu... Şükür... Öyle rahatladım ki... Hiç birşey eskisi gibi olmayacak... Yapamıyorum, unutamıyorum...

Seneler nasıl geçti, nasıl zorlu, bu aldatıldığımı ilk görüşüm, ilk duyuşumdu, üstünden tam 22 sene geçmiş, yine zor zamanlarımız oldu, yine onun hayatından farklı farklı hikayeler, insanlar geçti biliyorum ama sustum her zaman ki gibi... Yapacak birşeyim yoktu... Hala yok... 40 yaşındayım o da 45... İyi kötü bugünlere geldik...Geçenlerde yine duydum bir kız varmış hayatında gencecik... Daha 20'sinde bile değil diyorlar, inanmadım Ahmet bu kadarını yapmaz... 2 sene dişini sıksa kendi kızı da o yaşta olacak, yapmaz...

Yapıyormuş... Birlikte olduğu o kız hamileymiş, oturduğumuz apartmanın üst dairesine getirdi kızı, eve yerleştirdi, bundan sonra orada oturacaklarmış... Şu yaşadıklarıma inanasım gelmiyor bazen, nasıl bir aşktı, nasıl büyüktü, nasıl sevdik birbirimizi... 24 senelik evliliğim boyunca yaşadıklarım... Yaşamak zorunda bırakıldıklarım... bırakanlar... hem sizden, hem bunlara katlanabildiğim için kendimden nefret ediyorum bazen...

O kız doğurdu, bütün samsun bizi konuşuyor, kumaların evi diyorlar evimizin önünden geçerken, ah o nasıl bir utanç... bir gidebilsem...bir cesaret edebilsem... kızım nişanlandı, büyük oğlum askerde, kızım evlensin, küçük oğlum da askere gitsin... Bu sefer kesin gidicem!!..

Evin, arabanın her yerinden muskalar, tuhaf şeyler çıkmaya başladı, kumam olarak adlandırdıkları o kadın büyü yapıp duruyormuş bize... Ahmet eve girmez oldu, geçen gün ayak seslerini, eve geldiğini duydum sonra sesler birden kesildi, kapının önünde duyuyorum ama anahtarla açıp da içeri girmiyor, açtım kapıyı
"neden içeri girmiyorsun?" dedim,
"ayaklarım beni eve sokmuyor..!" dedi
sonradan çocuklar ayakkabılarıyla bastıklarında çamur olmasın diye kapının önüne yaydığım o muşambayı kaldırdığımda altından tuhaf kokulu, kırmızı bir su çıktı... Neyin, kimin kanıysa... Pislikler!!! Yine o orospunun işidir, geldiği yetmedi bir de bela oldu başımıza, daha kimbilir neler yapıyordur...
Dün de arabadayız cüzdanım düştü koltuğun altına, alayım diye elimi uzattım birşeyler battı elime, cüzdanla beraber çektim onlarıda, bir sürü muskalar çıktı...
Neden bu nefret...Neden bu kin... Birşey yapmıyorum ki ben onlara, kendi hallerine bıraktım işte, umurumda bile değil, herkese kulaklarımı tıkadım biraz daha bekliyorum...Yine de korkmuyor değilim, bu büyülerden başımıza birşey gelmezse iyidir, dün gece Ahmet onu bir güzel dövdü duydum, döve döve kapının önüne attı, yastığının altında da muskalar mı bulmuş ne...
Oh! İyi oldu....

O kızı Ahmet'ime sevgili yapan kadın, kızın öz ablası... Ahmet ile de çalıştığı yerden arkadaşlarmış, bir beddua etmiştim ona, evi barkı dağılsın.. Kocası hapislerden çıkamasın diye...
Bu akşam komşular geldiler oturmaya, kadının kocası kumar borcundan delirecek hale gelmiş, annesinden bileziklerini istemiş annesi vermemiş, boğazını kesmiş annesinin 3 tane bilezik için...Şimdi hapiste...Kadın da boşamış kocasını...
Allah kimsenin başına vermesin... Üzülmedim, onlara müstehak ama yine de korkunç...
Bu günler geçecek biliyorum, çok az kaldı, çok az...

Kızım evlendi, büyük oğlum askere gitti...geldi... Küçük oğlum da gidip geldi...
Ben mi?
İstanbul'dayım... Verdiğim sözü tuttum, kızım da buraya geldi evlenip... Beraber yaşıyoruz, kızım, damadım, torunum, ben... İlk geldiğim zaman bir yerde bulaşıkçılık yaptım, taaa eskilerden iyi fal bakardım, anneannem öğretmişti, hislerim kuvvetlidir, şimdi bir cafe de fal bakıyorum gelen gençlere...
Yeni gençliği anlamak zor... O kadar zor bir hayat yaşadım, asla katlanmayacağım şeylere katlanmak zorunda kaldım ki, şimdi iki günlük adamlar için gelip ağlıyorlar, dert yanıyorlar ya, inan şaşırıyorum, en güzel günleri haberleri yok...

Benim yaşadıklarımı yaşamamak, bunlara katlanmak zorunda kalmak istemiyorsan okuyacaksın, güçlü olacaksın, kendi ayakların üzerinde duracaksın kızım... Ben cahildim, sizin elinizde imkanlarınız var, bırakın onu bunu, üç-beş günlük adamları da hayatınızı elinize alın... Siz kendi hayatınızı kendi elinize almazsanız biri sizin hayatınızı eline alır, ömrünüzün 30-40 senesini çürütür, sizde uzaktan izlersiniz... Kimselere muhtaç olmayın...

Ahmet mi?
Perişan... Ama ben ona söyledim giderken, bana geldiğinde kıçında bir mavi don vardı, yine o donla kalıcaksın ortada dedim... Bana yaptıklarından dolay bütün herkes yüz çevirmiş ona, adamlığını, ismini, kariyerini, insanların sevgisini...Herşeyini kaybetti... Beter olsun...
Ben yine söylemiştim ona "bir gün attığın bu kazıkların hesabı sorulur KANSIZ AHMET... Ödeşiriz elbet demiştim..."
Şimdi diyormuş oğullarıma, annenize söyleyin gelsin, isterse herşeyi, herkesi bırakırım diye...
Ama gitmem... Beni hala seviyor biliyorum ama gitmem...
Çok çektim... Çok çektirdi...

-Öööf! amma konuşturdun! hadi ver şurdan 5 tane kağıt
-Evlilik var sana... Birleşme var bak.....

-Ağlama...
-Ağlayayım bırak, sen 3-5 aya ağlıyordun ben 30 seneme... O bitmez sandığım aşka... Dağılan yuvama, geçmişime, mahvettikleri geleceğime ağlamayayım mı... Ne yapsaydım daha farklı olurdu bilmiyorum ama hayat zor...hayat çok zor...

At, savur at sevdayı bir yere fırlat,
Bitti sayıp acıyı kaldır öyle yat...
Sor, herkese sor acılar unutuluyor,
Ağlayınca gözlerinden silinmiyor....
Bırakırım zamanı öyle biraz da,
Sen olmadan da yine geçer nasılsa,
Hatırla bunları sakın unutma,
Diyordun ama o zaman gülüyordun,
Yanımdaydın, canımdaydın
Şimdi nasıl geçer bu ömür...?

Susma söyle nasıl yaşar böyle insan!
Susma konuş, hadi anlat büyük insan!
Söyle bir aşk mı çare olurdu zaman mı böyle?
kaldırıp atardık ya sevdayı....
Susma söyle nasıl yapar bunu insan?
Susma nasıldı anlat hadi ayrılırsam!
Söyle hayat mı çare bulurdu kendin mi?
büyük aşklar böyle mi biterdi...........

04:57

Hiç yorum yok:

Nasıl da paylaşıyor insan isterse,
Nasıl da birmiş meğer hasretler,
Nasıl da mecburmuşuz sabretmeye,
Sevmeye...Öğrenmeye...